31 Ağustos 2010 Salı

Gitmek Lazım...

Son zamanlarda en kısa sürede eyleme dökmek istediğim tek şey gitmek... Nereye olduğunun çok fazla önemi yok.Yakın, uzak, sıcak, soğuk farketmiyor. Sadece biraz uzaklaşmak ve nefes almak ihtiyacı galiba bu. Belki de bir yılın sonuna doğru gelirken tüm çabalamaların, yaşanmışlıkların, sorunların, koşturmanın sonunda bünye de peydah olan yorgunluğun sonucudur. Aslında neyin sonucu olduğunun çok da önemi yok, önemli olan bu isteği yerine getirebilmek. Yenilenmek, yeni yerler keşfetmenin ruhumda yaratacak enerjiye, mutluluğa ihtiyaç duyma durumu. Ne yaptığımın çok da fazla bir önemi yok bence yapmak istediğim şey gitmek, keşfetmek ve yenilenerek geri dönmek.


En kısa zamanda hayata geçirmek istediğim tek şey; Turist olmak, sokakta kendi kendime konuştuklarımın anlaşılmayacağı bir yerde olmak istiyorum. Tek kaygımın bütün şehri gezemeden, göremeden ayrılmak olmasını istiyorum. Bir de mümkünse şahane tatlar keşfetmeden dönmek istemiyorum...

26 Ağustos 2010 Perşembe

ÇOK ÇALIŞMAM LAZIM ÇOKKKK...

Evde miskin miskin oturup zamanımı boşa harcarken duydum bu cümleyi ''çok çalışmam lazım çok'' Sonra birden fark ettim benimde çok çalışmam lazım hem de çok. Yapmak istediklerim, hayal ettiklerim bi de çok zor bunları yapmam diyerek yukarılarda bir yerlerdeki raflara sakladığım düşlerim var. Sonra oturdum azıcık daha hayal kurdum neler yapmak istiyorum diye liste aldı başını gitti. Yazdım bir de sonra bakın neler çıktı belki arasında ortak olan hayallerimiz vardır.

*Leziz yemekler pişirebileceğim kocaman bi mutfağım olsun istiyorum. Bir tarafında baharatlarımın, bir tarafında otlarımın olduğu bi mutfak ama yaşayan bir mutfak her şeyden öncesi.
*O kadar çok görmek istediğim yer var ki; hepsini yazmaya kalksam sayfalarca yazabilirim. Keşfetsem, yeni tatlar denesem başka başka gökyüzlerinin altında gözlerimi açsam; başka başka yıldızlı gecelerin altında uykuya dalsam.
*Okuyamadığım, okumam için tozlu raflarımda sırasını bekleyen kitaplarım, almak için para biriktirdiğim kitaplarım var benim.
*Daha önce dinlemediğim ama kim bilir dinlediğimde aklımın gideceği ne müzikler ne şarkılar var daha. Onları dinlemek istiyorum.
*Ufacık bi toprak parçam olsa, domates ve kekik, fesleğen yetiştirsem orada. Tazecik toplasam mis gibi koksa mutfağım.
*Bir zeytin bir de limon ağacım olsa bahçemde. Zeytin ağacımın gölgesinde içsem köpüklü türk kahvemi. Akşamüstü gölgesinde şekerleme yapsam. Benimle beraber aldığı yaşla birlikte büyüse zeytin ağacım gölgesiyle birlikte.
*İspanyolca öğrenmek istiyorum, sular seller gibi konuşabilmek. Hatta mümkünse köy köy gezmek istiyorum İspanya'yı harika İspanyolcamın eşliğinde.
*Seyretmek istediğim yüzlerce film var böyle zamanlarım olsun istiyorum.
*Kocaman yemek masalarında uzun uzun sohbet ederek hayatı paylaşarak yaşayacağım dostlarım yanımda olsun istiyorum.
*Tabi bunları yapabilmeyi hayal edebilmek için bile sağlıklı ve huzurlu günler istiyorum.

Benim listem böyle uzayıp gidiyor; olur mu olur hayat bellimi olur.
Birde bu hengame ve koşturma içinde her şey yolundayken hep unuttuğumuz şükretmeyi unutmamak lazım.

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Hayal...

Yoğun geçen mesai günler, eğitimler, çok sıcaklar derken yazın sonuna geldik ve ne olduğunu anlayamadım bile. Koca 3 ay içerisinde 1 hafta tatil yapabildim sonra neye uğradığımı şaşırdım. Şimdi önümüzde 30 Ağustos ve Bayram tatili var ama bizim Üniversite kayıt telaşımız var yine bir şey anlamadan en sevdiğim aylardan biri olan Eylül bitmiş ve Ekim başlamış olacak. Bozcaada ve ya Gökçeada'da 2 gün nefes alma hayalim var aslında benim oralara gidip kendimi Kuzey Ege'nin rüzgarına ve soğuk sularına bırakmak ve hayatla bağlantımı kesmek istiyorum. Sadece durmak, güzelim sokaklarda gezinmek akşam gün batımında elimde buz gibi şarabımla hayaller kurmak istiyorum. Aslında şimdi yazarken bile biraz uzak gibi sanki bunu gerçekleştirmek ama hayatın ne getireceği bellimi olur.

18 Ağustos 2010 Çarşamba

KENT-KAVAFİS


KENT

"Başka diyarlara, başka denizlere giderim, dedin.
Bundan daha iyi bir kent vardır bir yerde nasıl olsa.
Sanki bir hükümle yazgılanmış bir çabam;
ve yüreğim sanki bir ceset gibi gömülmüş oraya.
Daha ne kadar çürüyüp yıkılacak böyle aklım?
Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam burada
gördüğüm kara yıkıntılarıdır hayatımın yalnızca
yıllar yılı yıktığım ve heder ettiğim hayatımın."
Yeni ülkeler bulamayacaksın, bulamayacaksın yeni denizler.
Hep peşinde, izleyecek durmadan seni kent. Dolaşacaksın
aynı sokaklarda. Ve aynı mahallede yaşlanacaksın
ve burada, bu aynı evde ağaracak aklaşacak saçların.
Hep aynı kente varacaksın. Bir başka kent bekleme sakın,
ne bir gemi var, ne de bir yol sana.
Nasıl heder ettiysen hayatını bu köşecikte,
yıktın onu, işte yok ettin onu tüm yeryüzünde.

Constantino KAVAFİS

Çeviri : Herkül Millas ve Özdemir İNCE

Trt Türkte yayınlanan Kentler ve Gölgeler programında çok sevdiğim şair-yazar Konstantinos Kavafis ve hayatını geçirdiği şehir olan İskenderiye vardı. Yine çok sevdiğim Meral Okay hayranı ve okuru olduğu bu şairi yaşadığı ve öldüğü bu şehirde çalıştığı binaya, kahvesini içtiği kahve'ye, şiirlerini yazdığı çalışma odasına, ömrünün son günlerini geçirdiği hastaneye giderek anlattı yaşam öyküsünü. Kavafis'in ailesi aslında Fener-Rum doğumlu. Kısa bir sürede olsa İstanbul da yaşamış ve asıl memleketi olarak her zaman burayı görmüş. Hiç sevmediği halde 32 sene boyunca Bayındırlık Bakanlığında memur olarak çalışmış ve hayatını İskenderiyedeki 4 ile 5 sokak arasında kurmuş. Evi, iş yeri, gittiği kulüp, hastanesi ve bağlı olduğu kilisenin bulunduğu tüm yerler aynı cadde üzerindeki sokaklarda konumlanmış durumda. Onun için çok zor olsa da İskenderiye'yi vatanı olarak kabul etmiş ve kendisinin en çok sevdiğim şiiri kaleme almış.
Ömrümüzü böylece tüketiyoruz işte. Nereye gidersek arkamızdan gelecek bir şehrimizin olması bir şans ama...

16 Ağustos 2010 Pazartesi

POYRAZ


Geçen sene bu zamanlarda Cunda da yaptığımız tekne turunda çekmiştim bu fotoğrafı. Şahane bir poyraz vardı, püfür, püfür gezmiştik koyları. Nemden yüzgeçlerimizin çıktığı bu günlerde azıcık poyraz olsa ne iyi olurdu.

Kürk Mantolu Madonna


Sabahattin Ali'nin kısacık ömründe kaleme aldığı bu şahane eserini Lise yılların da Edebiyat öğretmenimin zoruyla okuyup bir köşeye kaldırmış ve çocukluğun vermiş olduğu bilinçsizlikle gerekli değeri vermemişim. Sevgili Yapı Kredi Yayınlarından çıkan 34. baskısını aldım.

Bir Cumartesi günü aldığım kitaba kendimi o kadar kaptırdım ve elimden bırakamadım ki Pazartesiye kadar bitmiş oldu. Bitirdikten hemen sonra tekrar okumak için kendimi durdurdum ve okuduklarımı biriktirmek için kendime zaman tanımaya karar verdim. 160 sayfalık bir kitabın üzerimde bu denli etkisi kalmasını ve kitabı okumanın üzerinden zaman geçtikçe değerini daha iyi anlıyorum.

Kitabın kahramanları olan Raif Efendi ve Maria Puder'in yaşadığı aşkı ve bağı okuyup sonra da oturup ağla dedirten bir kitap benim için.

Bir yazarın, insanların görünmeyen gizli-saklı kalmış yüzlerini böyle ortaya çıkarmasına çok az denk geldim. Kitabın kahramanı olan Raif Efendi'nin güçlü tutkusuna şahit olduktan sonra acaba bizde hayatta böyle bir tutkuyu yaşamımız boyunca kendimize rehber yapabilir miyiz ya da peşinden gittiği bu tutku gerçek olabilir mi diye uzun süre düşündüm. Okuduktan sonra bende tekrar okuma isteği uyandıran bir kaç romandan biri olduğu için belki de bende bu denli güçlü etkiler bıraktı.

Tasvirleri o kadar gerçeğe yakın ve inandırıcıdır ki; Raif Efendi ve Maria Puder parkta gezerken onlara eşlik eder, bahar çiçeklerinin kokusunu hissedersiniz.

Raif Efendi bana göre Türk edebiyatının yaratılmış en derin karakteri. Bir insan düşünün ki tüm dünyasını bir not defteri ile paylaşıp nefes almış. Kabullenmenin ve isyanın yaşadığı çıldırtıcı paradoksu yaşar. Bir kez gerçekten yaşamış ve bunun bir kez daha mümkün olmayacağını anlamış ve hatıralarına sarılarak hayatına bu kabullenmişlikle devam etmiştir. Bizlerin aşkın ve ölümün karşısında ki çaresizliğini bu kadar gerçekçi ve başarılı bir tasvirle anlattığı için belki de bu kadar derin izler bırakmayı başarıyor.

Kürk Mantolu Madonna, üst üste defalarca okuyacağım ve her defasında bir öncekin de eksik kalan duygu ve derinlikleri bulacağım belki de tek kitap benim için.

her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridordaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor; rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "kürk mantolu madonna"yı seyre dalıyor, tâ kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum. sergi bekçilerinin ve birçoğu her gün orada bulunan ressamların artık beni bellemiş bulunduklarını fark etmiştim. içeri girer girmez yüzlerinde bir tebessüm dolaşıyor ve gözleri bu acayip resim meraklısını uzun müddet takibe diyordu. son günlerde diğer tabloların önünde oynamaya çalıştığım rolü de bırakmıştım. doğrudan doğruya kürk mantolu kadının önüne gidiyor, oradaki sıralardan birine oturarak gözlerimi bir karşıma bir de, bakmaktan yoruldukları zaman, önüme çeviriyordum.

Keşke güzel bir uyarlama ile sinemaya da aktarılsa bizde seyretsek...

TENEDOS-BOZCAADA


Dün gece sıcak ve nem yüzünden sinir krizi eşiğine geldim diyebilirim. Bir ara balkonda ki sandalyeleri birleştirip orada uyumayı denemeyi bile düşündüm. Şimdi bu sıcaklarda Bozcada da olup buz gibi sularında ayılsam, Ponente Fenerinde günü batırırken buz gibi ada şarabı yoldaşım olsa, Poyraza kendimi bırakabilsem. Ege otları ile hazırlanan yemeklerin tadına varabilsem. Akşamları Rum Mahallesinde yürüyüş yapıp, damla sakızlı kahve ve ev yapımı likör ile günü bitirip, bağ evlerinin serin odalarında uykuya dalabilsem ne iyi olurdu.

7 Ağustos 2010 Cumartesi

RAKI Sisesinde BALIK Olmak...


Devamı pazartesi :)))
Devamı Pazartesi demiştim ama biraz geciktim.
Cumartesi gecesi keyifli bir sofrada yavaş yavaş soğuk rakıyı yudumlarken geldi bu dize aklıma. Şiirin hepsini düşündüm ama bulamadım. Keyfim o kadar yerindeydi ki devamını sonra öğrenirim nasıl olsa diyerek Orhan Veli'nin bu şiirini öğrenmeyi Pazartesi'ye bıraktım.

Eskiler alıyorum
Alıp yıldız yapıyorum
Musiki ruhun gıdasıdır
Musikiye bayılıyorum

Şiir yazıyorum
Şiir yazıp eskiler alıyorum
Eskiler verip musikiler alıyorum

Bir de rakı şişesinde balık olsam...

Ne iyi olurdu rakı şişesinde balık olsam hele bir de bu boğucu sıcak günlerde.

6 Ağustos 2010 Cuma

ROSE KEYİF SOHBET


İstanbul da yaşayanlar olarak bir fırına kapatıldığımızı düşünüyorum. Etrafımdaki herkes uykusuz, mutsuz ve yorgun. Hiçbirimiz uyuyamıyoruz ve hepimizin ağzında aynı replik nemden bu olanlar. Sıcağa ve neme rağmen dün akşam 3 kız arkadaş kendimizi dışarı attık ve serinlemek için Leona Rose Blush şarap da karar kıldık. Tam anlamı ile bir kız gecesi yaptık, eski aşklar, okul yılları, anılar, mutluluklar aklımıza ne gelirse konuştuk. Sohbetimize buz gibi rose blush eşlik etti, bu sıcaklarda çıkıp içmek, eğlenmek, kafa dağıtmak, serinlemek isteyenlere rose blush tavsiyemdir. Buz gibi soğutulmuş olarak servis edilirse, kadehinize biraz maden suyu biraz da buz eklerseniz muhteşem oluyor. İçimi kolay, sohbete kattığı lezzet de ayrıca güzel.
Bu yazıyı yazarken İstanbul da sıcaklığın 61C hissedildiğine dair haberlere var gazetelerde. Galiba bir süre daha bu yüksek nemle yaşamaya devam etmek zorundayız gibi. Yüzgeçlerimizin çıkmasına az kaldı gibi... Nemsiz rüzgarlı günler diliyorum bize.

5 Ağustos 2010 Perşembe

RÜZGARLI ADA - GÖKÇEADA




Sıcak ve nem'den nefes alamadığımız bu yaz günlerinde Gökçeada'da olabilmek ne büyük şans olurdu. Bozcada kadar popüler olmasa da bir kere gidip kaldığınızda pişmanlık en son aklınıza gelen duygu olacaktır. Gökçeada hakkında yazmak istediğim çok detaylı ve uzun bir yazı var ama bu sıcak günlerde kısacık bir hatırlatma yapmak istedim tatil planları yapanlar için.

3 Ağustos 2010 Salı

ALTERNATİF EGE TATİLİ


Ege'nin en saklı kalmış yerlerinden biri Karaburun. Gittiğinizde zamanın durduğunu hissedebilirsiniz. Çeşme'ye sadece 1 saat uzaklıkta. Gezerek gitmek isterseniz, Urla, Foça, Karaburun rotasını izleyerek alternatif Ege'nin tadını çıkartabilir, şahane yemekler tadabilirsiniz.
Keşfedilmemiş olması nedeni ile 2 tane mavi bayraklı plajı var. Akvaryum ve Bodrum plajı mavi bayraklı, bunların dışında birçok güzel koyu var. Tekne turu yaparak keşfedebilirsiniz. Denize sıfır çok güzel ufak pansiyonlar var. Bir tanesi mutlaka size göre olacaktır. Özellikle Ata'nın Yeri bir plajın kenarına kurulmuş şahane bir mekan. Sabah uyanıp, odanızdan denize bir kaç adımlık yürüme mesafesinden sonra ulaşabilir ve yüzünüzü yıkamak yerine denize girerek güne başlayabilirsiniz. Burada kaldığınız zaman karşılaşacağınız en güzel sürpriz tadına doyulmaz deniz ürünleri yemek olacak. Kendi avladıkları balıklar ile mütevazi ama tadına doyulmaz sofralar kurabiliyorlar. gün boyu sahilde, bahçede tembellik yapıp sadece durmanın tadını çıkardıktan sonra Ege'ye doğru rakınızı yudumlayarak balıkların tadına varabilirsiniz.
Karaburun birkaç günlük kaçış ve sakinlik için en uygun rotalardan biri. Dönüşte sadece Karaburun da yetişen ''Karaburun Hurması'' denilen zeytinlerden de alabilirsiniz. bu sıcaklarda nefes alabilmek ve yaşadığımızı tekrar hissetmek için en güzel yerlerin başında geliyor.

Lipsos Otel Ata'nın Yeri: Ev sahibi Ata - Evren Soyak
Adres Tepeboz Köyü Yeniliman - Karaburun / İzmir
Telefon +90 (232) 735 43 64 +90 (533) 272 79 92
Cep +90 (533) 272 79 92