31 Aralık 2011 Cumartesi

Su Gibi...


Zor günlerin ardından yeni umutlar yeni anlamlar yüklediğimiz yeni bir yıl var bizi bekleyen.  Yenilik her zaman içinde umut ve hayaller barındırıyor. Halbuki biz aynıyız gelecek günler aynı. Biz değişmeden hiç bir şey değişmiyor. Zor, acısı, mücadelesi, üzüntüsü, hayal kırıklığı fazla olan bir yıl bitti.
Bu yıl su gibi geçse. Adaletli, terörsüz, doğal afetin ve devletin öldürmediği, sağlığı eksik olmayan, ne istersen olabileceği, ekonomik krizden uzak, dostlar ve ailelerle uzun yemek masaların da bol sohbetli, müziği hiç eksik olmayan, aşkların en güzelinin yaşanacağı, bol seyahatli, gezmeli, görmeli, bol kahkahalı, su gibi akıp giden bir yıl olsun... Mutlu yıllara...

9 Aralık 2011 Cuma

Şairin Romanı

Yazamıyorum ama okuyorum. Ne bulursam öğrenmeye hasret kalmış biri gibi gözlerim acıyana kadar okuyorum. Ama sürekli geç kaldığımı, yavaş okuduğumu beni bekleyen kitapların gitgide çoğaldığını onların hızına yetişemediğimi düşünüyorum. Bıraksalar diyorum kitaplarımla yaşasam sadece. Ama bırakmıyorlar tabi. İş, güç, sorumluluklar peşimde. Olsun ben yinede gözümü kırpmadan okuyorum bu aralar bana iyi gelen tek şey okumak. Okudukça sanki daha katlanılır oluyor her şey. Şimdi Murathan Mungan-Şairin Romanı okuyorum. Başa döne döne, altını çizerek, kitabın içindeki dünyada kaybolarak nefes almadan bir o kadar da bitmesini istemeyerek okuyorum. Okuduğum en uzun, en güzel şiir. Yazarın 15 yılda yazdığını ben 1 haftada nasıl sindirebilirim. Hep benimle olacak bir kitabım daha oldu...

14 Ekim 2011 Cuma

İstanbul'un Lüfer Bayramı


Defne Koryürek’in 2 sene önce başlattığı ”İstanbul Lüfer’e hasret kalmasın” ve Greenpeace tarafından başlatılan”Seninki Kaç Cm” kampanyaları sayesinde avlanma boylarında iyileştirmeler oldu ama şu an için daha fazlasına ihtiyaç var. Lüfer’in avlanma boyutu 14cm’den 20 cm’e çıkarıldı ama lüfer’in devam edebilmesi için en az 24 cm olduğunda avlanması gerekiyor. İşte bu sebeple Defne Koryürek ve Fikir sahibi damaklar bu kampanyayı bir adım daha öne taşıyarak 14-15 Ekim Lüfer Bayram’ını organize ettiler İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin de desteği ile. Bundan sonra Ekim ayının 3. Cumartesi İstanbul’un lüfer bayramı.
İstanbul Lüfer’e Hasret Kalmasın.
Program oldukça geniş bir yerinden mutlaka yakalayabilirsiniz.
İstanbul’un Lüfer Bayramı
Program
I. Gün,
14 Ekim 2011, Cuma
Açılış
14 Ekim 2011, İstanbul Su Ürünleri Hali – Yenikapı
08:00 – 10:00
Mehdi Eker, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Kadir Topbaş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı sayın Mehdi Eker’in katılımıyla yapılacak ve Yenikapı’daki İstanbul Su Ürünleri Hali’nde gerçekleşecek açılışa SürKoop, İstanbul Su Ürünleri Kooperatifler Birliği, İstanbul Kabzımallar Derneği, İstanbul Balık Müstahsilleri Derneği gibi belli başlı balıkçı STK’larının yanı sıra, Profesyonel Balıkçı Forumu gibi kıyı balıkçılarının temsilcisi sivil gruplar da katılacaklardır.
“Sucul Kaynaklarımızın Sürdürülebilirliği ve Yeme İçme Sektörü”
14 Ekim 2011, Mutfak Sanatları Akademisi – Maslak
14:00 – 17:00
Mehmet Gürs, chef/işletmeci
Kaya Demirer, Turyid başkanı
Ramazan Öztürk, SürKoop başkanı
Meriç Albay, SÜMDER başkanı
Mutfak Sanatları Akademisi, Maslak’ta gerçekleşecek bu etkinlikte sucul kaynakların küresel ve ulusal durumuna dair bir özet sunumun ardından; genel çerçevesiyle dünya, dar çerçevede ise Avrupa Birliği balıkçılık politikaları bağlamında Türkiye sucul kaynaklarının yönetimi ve yeme içme müesseselerinin geleceğine bu politikaların nasıl etkileri olabileceği tartışılacaktır.
II. Gün
15 Ekim 2011, Cumartesi
“İstanbul’un En Baba Lüferi” olta avı yarışması
15 Ekim 2011, Fındıklı Parkı – Fındıklı
08:00 – 11:30
Amatör ve profesyonel tüm balıkçılara açık bir olta ile balık avı yarışmasıdır.
Yarışmanın birincisine “fish finder” (balık bulucu) armağan ediyoruz! İlk 10′a giren amatör ve profesyonel olta avcılarına da çeşitli süprizlerimiz olacak!
“Anne bak! Lüfer Çizdim!”
15 Ekim 2011, Enstitü – Meşrutiyet caddesi, Tepebaşı
13:30 – 15:30
“Beş yaşındakinin karışı kadardır defneyaprağı’nın boyu, annesinin karışı kadar da sarıkanat’ınki” ya da “Artık büyümüş, olgunluğa erişmiş bir lüferi sırtındaki sarı çizgisinden tanırsın” gibi sözel ifadelerin duvarları bezediği bir ortamda, çocuklarla “lüferin resmi”ni çizeceğimiz ve 05-15 yaş grubuna yönelik olmakla beraber her yaştan katılımcıya açık bir resim atölyesi…
“Boğaz’ın Efendileri”
15 Ekim 2011, Yemek Sanatları Merkezi – Nuruosmaniye, Çemberlitaş
15:30 – 17:30
İstanbul’un son 50 yılında gerçekleşen balıkçılığa denizden tanıklık etmiş emektarları bir araya getiren bir sohbet.
Paralel Etkinlikler
“Neden lüfer?”
11 Ekim 2011, Mutfak Sanatları Akademisi – Maslak
13:00-14:00
Slow Food, Fikir Sahibi Damaklar hareketi lideri Defne Koryürek Mutfak Sanatları Akademisi öğrenci ve mezunlarıyla buluşuyor. 15 Ekim’de gerçekleşecek olan İstanbul’un Lüfer Bayramı öncesi İstanbul Lüfere Hasret Kalmasın! kampanyasının bir değerlendirmesi yapılacak ve lüferde son durumu paylaşılacak.
“İstanbul’da hiç aç kalınır mı?!!”
11 Ekim 2011, SALT Beyoğlu – İstiklal Caddesi, Beyoğlu
18:30 – 19:30
Geçmiş ve yarının kesiştiği noktada, Slow Food, Fikir Sahibi Damaklar hareketi lideri Defne Koryürek, şehre bir de “gıdası” üzerinden bakmayı ve İstanbullu’nun hayatta kalma şartlarını birlikte gözden geçirmeyi öneriyor.
“İstanbul Boğazı’nda Balıkların Dünü, Bugünü ve Sorunlar”
14 Ekim 2011, Saint Joseph Lisesi – Moda, Kadıköy
Saint Joseph Lisesi 9. sınıf öğrencileri arasından bir grup gönüllünün Bilimsel Aktiviteler Koordinatörleri yönetiminde hazırladığı 10 dakikalık bir kısa film tüm gün okulun çeşitli yerlerinde gösterilecek.
“Sergi”
14 Ekim 2011, Terakki Vakfı, Özel Şişli Terakki Lisesi – Akatlar, Levent
Şişli Terakki Lisesi, Slow Food Kulübü’nün gün boyu sürecek “İstanbul’un Lüfer Bayramı” konulu afiş ve fotoğraf sergisi Akatlar kampüsü koridorları boyunca gezilebilir.
“İstanbul’un Denizleri ve Sürdürülebilir Balıkçılık”
19 Ekim 2011, Yeşil Ev – Balo Sokak, Beyoğlu
19:30 – 21:00
İstanbul Ticaret Odası Başkanı Yalçıntaş’ın “Türkiye, 2010 yılında 360 milyon dolarlık su ürünü ihraç etti. Bu yılın ilk 6 ayında ihracat yüzde 25 artarken, yıl sonu için 450 milyon dolar hedefliyoruz.” dediği ve”Bana göre bu ihracat Türkiye’nin potansiyeline göre çok küçük.” diye yakındığı bir sezon açılışı yaşandı, 1 Eylül 2011 günü İstanbul’da. Oysa İstanbul’un denizlerini orkinos, kolyos ve uskumrunun terk ettiğini, lüferin ise bu sularda can çekişmekte olduğunu hepimiz biliyoruz.
İstanbul’un sucul bereketinin korunmasını şehrin hayatta kalabilmesinin teminatı olarak gören Slow Food, Fikir Sahibi Damaklar hareketi lideri Defne Koryürek, yokoluşun koşullarını ve korumanın metodlarını bu paylaşımda tartışmaya açıyor.
“Konferans”
20 Ekim 2011, Doğa Bilimleri Merkezi – Moda, Kadıköy
18:30 – 19:30
Eski İstanbul Su Ürünleri Kooperatifler Birliği yönetim kurulu üyesi ve Bakırköy Su Ürünleri Kooperatifi başkanı, kıyı balıkçısı Müfit Çıkrıkçıoğlu ve Slow Food, Fikir Sahibi Damaklar hareketi lideri Defne Koryürek denizlerimizin sürdürülebilirliği ve sürdürülebilirliğin sağlanmasında tüketiciye düşen sorumluluk üzerine konuşacaklar.

Sonbahar'da Kanyon'da Caz...

Şehre caz geri döndü. Dün 21. Akbank Caz festivali başladı. İlk konser dün Cemal Reşit Rey’de Arild Anderson
Trio idi. Festival 23 Ekim’e kadar devam edecek. Ama konser bileti bulmakta zorlanırsanız ve ya buna bütçe ayırmak istemezseniz Kanyon Avm, Kanyon’da Caz Havası konserlerini bu Pazar Kerem Görsev Trio & Fatih Erkoç konseri ile tekrar başlatıyor. Konser 14:00′de başlayacak 16:00′ya kadar devam edecek. Hafta sonu İstanbul yağmurlu caz dinlemek için kesinlikle çok uygun. İyi bir pazar kahvaltısının üzerine 2 saatlik müzik ziyafeti bizi bekliyor.

12 Ekim 2011 Çarşamba

Bir Zamanlar Anadolu'da...

Filmi gösterime girdiği ilk hafta seyrettim. Hatta bir Nuri Bilge Ceylan filmini neredeyse tam dolu bir salonda ilk defa seyrettim. Filme tek kelime ile meftun oldum diyebilirim. Oyuncuların her birine ama özellikle de Savcı, doktor ve muhtar’a şapka çıkarttım. Yani Taner Birsel, Muhammet Uzuner ve Ercan Kesal her birine ayrı ayrı hayran oldum. Yılmaz Erdoğan’ın ne iyi bir oyuncu olduğunu bir kez daha hatırladım. Nuri Bilge Ceylan’ın kamerasına, görselliğine, seyircisine sorular sorduran senaryosuna hayran kaldım. Film için birçok eleştiri ve yorum okudum ama en iyisi sanırım kadına karşı şiddeti kadın figürü bulundurmadan böylesine anlatabilmesi ve bunu seyirciye aktarmadaki başarısı üzerine okuduğumdu. Neredeyse 2,5 saat süren bu film üzerine sayfalarca yazılabilecek malzeme var ama yapılacak en iyi şey filmi seyretmekle bu masala dahil olmaya çalışmak…

10 Ekim 2011 Pazartesi

Zeytinyağı Yolu


Şimdi tam zeytin hasadı zamanı. Antonina turizmde bu zamana özel harika bir tur hazırlamış. ''Zeytinyağı Yolu Topukyağı'ndan Süperpres'e Lezzet ve Kültür Turu''
28-30 ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek turda Ayvalık, Assos, Edremit, Ezine, Akhisar bölgelerine zeytinyağının izinde keyifli bir yolculuk bekliyor gidecekleri.
İlk durak Erdek ve Marmara Birlik tesisleri, Edincik de topuk yağı, Kemallı köyünde sulu teknikle yağ üretimi ve köylülerin hazırladığı zeytinyağlı baklava tadımı var. Baklavayı tattıktan sonra bir sonraki durak Assos ve antik kentin keşfi var. İlk gece konaklama Assos da. 2. gün Kozlu köyünde elle yağ üretimini öğrenmek ve Edremitte modern üretimin sırları var. Sonraki durak Ayvalık ve güzellikleri. Gün batımı Şeytan Sofrasında.
Son gün Ayvalık zeytinliklerinde zeytin toplamak var ki en şahanesi bu olsa gerek. Sonra topladığınız zeytinlerin yağını çıkartıp şişeleyebiliyorsunuz. Cunda adasında günü bitirip İstanbul yoluna düşüyorsunuz.
Zeytin Altından değerlidir. Bu tur bunu anlamak için biçilmiş kaftan. Detaylı bilgi için; antoninaturizm.com

28 Eylül 2011 Çarşamba

Şehre Sonbahar Geldi...

Şehre Sonbahar geldi. Sabahları artık sıcak yataklardan çıkmak daha zor. Yanımıza aldığımız hırkaya daha bir sarılır olduk iş çıkışı eve yürürken. Yağmurlu günlerde evde olup sinema-battaniye-sıcak kahve-çay elimizde olma halleri başlıyor. Canımız daha çok anne çorbası istemeye başladı. Bu şehre Sonbahar çok yakışıyor. Boğaz'ın renkleri değişmeye başladı, ağaçlar sarı ve turuncunun her rengine sahipler. Vizyona giren filmlerle daha çok ilgilenir olduk. Şehre Sonbahar sadece bunlarla gelmiyor tabi, sergiler, açılışlar, bienal, tiyatro sezonunun başlaması da aslında Sonbahar'ın bu şehirde başlangıcı. Sonbahar ile birlikte neler başladı, * İsimsiz ( 12. İStanbul Bienali ) 17 Eylül-13 Kasım Antrepo 3 ve 5 de ziyaret edilebiliyor. Biletlere Biletix üzerinden ulaşılabilir ve ya İKSV'den alabilirsiniz. Sergileri Rehberli turla gezmek çok daha keyifli ve aydınlatıcı olabiliyor. Her gün 11.00, 13.30, 15.00, 16.30 da rehberli turlar var. * Akbank 21. Uluslararası Caz Festivali 13 Ekim - 3 Kasım. Yaz ortasında ZAZ'ın geleceğinin duyulmasından bu yana biletlerin satışa çıkmasını sabırsızlıkla beklediğimiz festival. 22 Ekimde Lütfi Kırdar'da yapılacak olan ZAZ konserinin biletleri hangi ara satışa çıktı ve bitti anlayamadık ama programda Avishai Cohen "Seven Seas, Carmen Souza, Amsterdam Klezmer Band, Social Inclusion Band gibi şahane konserler var. Biletlere yine Biletix üzerinden ulaşmak mümkün. *FilmEkimi 8-15 Ekim. Bu yıl 10. düzenleniyor ve ilk defa İstanbul dışında İzmir, Konya, Bursa, Diyarbakr ve Trabzonun içinde olduğu 5 şehre daha gidiyor. 1 haftaya sığdırılmış muazzam bir program oluşturmuşlar ben hala seçmeye çalışıyorum. Hafta içi seanslara gidebilecek olanlar 5 TL'ye seyredebilecekler. biletler 1 Ekim'den itibaren satışta. Biletix'e hizmet bedeli ödemeden satın almak isteyenler Beyoğlu, Atlas ve Nişantaşı City's sinemalarında (10.00-20.00 arasında) satılacaktır. Beyoğlu, Atlas ve Nişantaşı City's sinemalarından biletlerini satın alabilirler. Ayrıca şehirde görülmeye değer bir çok sergi başladı. Benim en çok merak ettiğim Arter'de ki Kutluğ Ataman: Mezopotamya Dramaturjileri 15-Eylül-16 Kasım arasında gezilebilir. http://www.arter.org.tr/W3/ Geçen sene kapanış konserini bayılarak ve 1 dakika yerimde duramadan izlediğim Efes Pilsen Blues Festival 22 başlıyor 28 Eylül-29 Ekim tarihleri arasında. 20 şehirde 24 konserle kelimenin tam anlamı ile Blues fırtınası estirecekler. Bu sene John Mooney Lucky Peterson Rick Estrin&The Nightcas var festivalde. Biletler yine Biletix. Kısacası Sonbahar rehavet yerine tüm renkleri ve enerjisiyle geldi şehre. Keyifli ve şahane bir Sonbahar olsun.

21 Eylül 2011 Çarşamba

Ane Brun – Don’t leave

Bu sene sabırsızlıkla beklediğim konserlerden. 25 Kasım’da Salon’da. http://www.youtube.com/watch?v=x4AmkD0xnp4&feature=related

23 Ağustos 2011 Salı

Ege ile Kucaklaşmaya...


Bu ay hiç yazamadım çünkü işlerim bütün plan ve programlarımı iptal etmeme neden oldu. Ama Bayram tatilini fırsat bilip resimde görülen ağaçlarıma kavuşmaya, sabahları uyandığımda denizde yüzümü yıkamaya, bilumum ege otları ve balıkları ile hasret gidermeye kısacası Ege ile kucaklaşmaya gidiyorum. Ege’de nerelere gidilir nerelerde ne yenir, nerelerde kalınır dersen hepsi bu blog da mevcut. İyi bayramlar, iyi tatiller olsun şimdiden hepimize.

29 Temmuz 2011 Cuma

Somali'ye Yardım Edin...


Doğu Afrika son 60 yılın en büyük kuraklığını yaşıyor. 10 milyon insan ölüm tehditi altında. 2 milyondan fazlası çocuk. 500 bini her an ölebilir. Günde 50 bin çocuk ve yetişkin hayatını kaybediyor. Bu sessizce gerçekleşen insanlık dramına yardım edilmesine YARDIM EDİN.

10 milyon insanın açlıktan ölmemesi için “ AFRİKA “ yazıp 3005 e sms gönderirseniz 10 tl olarak yardımda bulunabilirsiniz. Daha yüksek yardımlarda bulunmak isterseniz ; http://t.co/Ue8sxqw linkinde yer alan formu doldurabilirsiniz.
.

21 Temmuz 2011 Perşembe

EgeninTuzu 1 Yaşında


Geçen sene dün yine böyle sıcak günlerde yazmaya başladım. 1 yıldır yazıyorum, ama iyi ama kötü bundan çok büyük bir mutluluk ve keyif alıyorum. Üstelik son 3 aydır ciddi anlamda okunuyor yazdıklarımız. Çok sık yazamasada sevgili dostum ”Hermes” de yazılar ekliyor. Hiç tanımadığınız insanlar yazılarınızı okuyor, yorum ekliyor, öğreniyorsun, gelişiyorsun. Yazmak, paylaşabilmek çok keyifli. Ege’ye olan hayranlığım, ilgim, sevgim umarım beni yakın gelecekte yazılarımı o topraklara yerleşmeye kadar ayakta tutar. İyi ki yazıyorum ve iyi ki okuyorsuuz.

10 Temmuz 2011 Pazar

Büyük İskender'in Ülkesi " Makedonya "




Evettttt beklenen yazıyı sonunda yazabilme firsatım var. Heyecanlı bir şekilde oturdum bilgisayarımın başına çünkü gezi öncesi bu bölgeyle ilgili çok blog ve site taradım ve istediğim ayrıntılı bilgileri bulamadığım için devamlı kızdım ve gittiğimde bunları paylaşacağım diye söz verdim her ne kadar biraz geçte kalsam sözümü tutuyorum .

Makedonya , Roma imparatorluğu, doğu roma imparatorluğu ve 600 yıl süren Osmanlı hakimiyeti ardından Yugoslavya ile başlayan birleşik devler ve 1991 ylında bağımsızlığını kazanan özel bir ülke Makedonya , Yunanistan bu ülkeyi makedonya olarak tanımıyor ona " Fyrom" ya da Üsküp( Skopje) demeyi tercih ediyor şimdi nedenlerini yazmıyorum merak edenler buradan okusunlar http://www.turkishgreeknews.org/tr/belcika-dan-makedonya-yunanistan-isim-sorunu-icin-cozum-ongorusu-2800.html
Makedonya'ya ulaşmak için iki alternatif mevcut bunlardan bir tanesi en kısa yolu havayoluyla THY direk uçuşları bulunuyor gidiş dönüş 600 TL civarı tutmakta. Diğer bir gidiş şekli ise karayolu biz bunu tercih ettik. İstanbul -Yunanistan ve Makedonya'ya giden bu hat tavsiye edeceğim gerçekten keyifli bir yolculuk eğer Sselanik'e uğrayıp Atatürk Evi'ni de ziyaret ederseniz yaklaşık 14 saatte Üsküptesiniz. Akşam saat 24:00 gibi yola çıkmanız tavsiye olunur sınır kapılarına geldiğinizde yoğunlukla karşılaşmamanız için
Dikkat Edilmesi Gerekenler
1) karayoluyla gidecek olanlar geçerli çok girişli (multiple) veya çift girişli transit schengen vizesine sahip olmaları gerekiyor. Yunanistan'a vize basvurusu sırasında " Makedonya'ya gideceğim diye değil FYROM'a veya Üsküp'e gideceğim şeklinde bildirmenizde yarar var.
2) Yurt dışı çıkış harcınız olan 15 TL ücreti sınır kapısında ödeyebilirsiniz.
3) Sınır kapılarında Yunan polisi beklediğimden daha naziktiler yalnız sizi araçtan indirip sıraya sokup tel tek pasaportlarınıza bakıp tekrar araca bindirmek gibi bir uygulamaları var hoşunuza gitmeyecek tek durum bu olacaktır.
4) Yunan sınırına geçmeden önce setur duty freesinden alışveriş yapabilirsiniz ama hakkınızı dönüşede saklayabilirsiniz yalnız gidiş te ki duty free daha ucuz 1 euro kadar.
------------------------------
Sınırı geçtiniz tebrikler Yunanistan'a Hoşgeldiniz şimdi yolunuz kavala gumulcine uzerinden Selanik ve ordan Makedonya sınırı
Yol boyunca ege denizinin muhteşem görüntüsü sizi hayran bırakacak ama çok dikkat edin yolda dinlenme tesisi ve benzinlik yok onun için stokunuz bol olsun Türkiye'de gibi adım başı tesis yok bir tane tesis var kavalaya geldiğinizde yol lenarında orda da çok çeşit olmasa da bir kahvaltı tabağı alabilirsiniz 4 euro ödeyerek sınırsız çay da yanında ama muhakak sorun :) .Yunanistan'a geldik Atatürk'un evini görmeden gitmek olmazdı tabii Selanik'e uğradık en duygulu anları yaşadığım o andır bir farklı duygu yaşıyorsunuz. Selanik konsolosluğu'nun içinde bahçede yer alan ev'e girmek için izin veya bilgi vermeniz gerekmiyor zaten siz kapıya geldiğinizde büyük bir bahçe kapısından bir bey geliyor ve hıosşgeldniz diyor sizden pasaport numaralarının yazılı olduğu ve isimlerin yer aldığı kağıdı uzatıp içeri giriyorsunuz. Yalnız içerde grup varsa bekiyorsunuz o vakitte öyle kapıda beklemeyin etrafı gezin özellikle dışardan görüntüsü için biraz 100 metre ileri gidiğ sağ dönün yolun yukarısına çıkın dış cephesine göz gezdirin ve vaktiniz varsa o sırada hemen yanlarda bulunan kahve dükkanları veya kahvehanede bir kahve için. Atatürk evini gezidkten sonra 2 saat sürecek sınıra ulaşıyoruz.Yunanistan'dan ayrılışımız da gelişimiz gibi biraz sakince çok hızlı hareket etmiyorlar . Makedonya sınırında güzel bir güleryüz var sınır polisi nazik Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları vize uygulamasından muaf chipli pasaportlarla birlikte hızlı hareket ediyorlar.
* Makedonya sınırından geçtikten sonra solda döviz bürsou var Euro'nuzu Makedon dinarına çeviriyorsunuz 1 Euro : 60 Makedon Dinarı
* Süpermarkette 1 litre Su 20 Dinar
Makedonya sizi çok şaşırtacak yeşiline hayran olacaksınız. Karadeniz'e gidenler bilir orda ki yeşile hayransanız Makedonya tam size göre gözünüz yeşile doyacak.
Üsküp'e yaklaşık 2 saatlik yolculuktan sonra ulaşıyoruz. Makedonya demek " Vardar Nehri " demek Çok bakımlı kullanıyorlar diyemem ama şehre ayrı bir hava kattığı kesin. Üsküp ( Skopje) ikiye ayrılmış durumda vardar ikiye bölüyor vardar'ın sağ tarafı Osmanlı'nın 600 yıl hüküm sürdüğü kale ve eteklerinde evleri Türk çarşılarıyla Beypazarı, Odunpazarı havasına sahip. Sol taraf ise Skopje'nin yeni modern yüzü modern cafeler , heykelleri alışveriş merkezleriyle modern görünüme kavuşmuş durumda.
Yalnız şehir şantiye alanı gibi her yerde inşaat var. En büyük hatayıda şehrin mimarisinde yer alan Balkan esintisini yok etmek ister gibi Barok üslupta mimari yapıları inşaa ediyorlar. Şehir görünümünü prag veya roma gibi Avrupa başkent görüntüsüne kavuşturmak istiyor.Bu konuda da oldukça gayretliler. Şimdi sizi biraz foto seyrine ve kısaca gezi tiplerimi ileteceğim.


Üsküp meydanında yeni dikilen Büyük İskender Heykeli ( Yunanlılar bu heykelin dikilmesinden çok rahatsızlar Büyük İskender'in Başı Yunanistan'a bakıyor elinde kılıcıyla :)


Üsküp'te neler yapabilirsiniz
* Eski şehir vardar taş köprüsünden geçip kale'ye çıkabilirsiniz. Ardından kale'nin yanında modern sanat müzesi bulunmakta. Ben gittiğimde balkan ülkesinin sanatçılarının çalışmaları vardı .Ziyaret edilebilir. Ardından şehir merkezinde Arkeoloji müzesi ziyareti yapıabilir. Burada çok birşey beklemeyin özellikle İstanbul Arkeoloji Müzesini gezenler veya Anadolu Medeniyetleri Müzesinden sonra burası size hafif gelebilir. Gece muhakak eski şehirde eğlenceye kendinizi bırakın balkan müzikleri çalıyor tüm barlar bir tanesi muhakak size hitap eder. Bol Hande Yener ve Serdar Ortaç çalıyor aynı zamanda şaşırmayın çoğu türkçe biliyor burdaki kişiler özellikle Arnavut kökenli müslümanlar Türkçeye azda olsa biliyor.
Nerde Konakladım
wip hotel otel şehir merkezine yürüyerek 15 dakika uzaklıkta yalnız gece saat 11:00 den sonra yürüyerek gitmek tavsiye edilmiyor taksiye binebilirsiniz şehir merkezinden taksi 100 dinar tutuyor buda 5 lira demek.
http://www.wiphotel.com.mk/
Otelden memnun kaldık yalnız kahvaltı beklentilerimizin altındaydı.Akşam yemeği de alabilirsiniz ama eğer bireysel bir geziyse akşam yemeğini kendiniz organize edebilirsiniz.
Restoranlar çok ucuz iyi mekanlarda bira ,pataes kızartması, balkan kaşarlı köfte ve salata içi ödeyeceğiniz maksimum para 300 dinardır. Bu da 5 Euro demek siz düşün artık :)

Bu yazıda gittiğim şehirler olan Ohrid, Bitola , struga yok onlar için biraz daha sakin bir kafaya ihtiyacım var.

Aklınıza takılan bir soru istek olursa ulaşın memnuniyetle cevaplarız.

Son olarak ben Makedonya'yı, insanlarını çok sevdim sizde seveceksiniz. Yalnız Üsküp'teTürk hayranlığı var kendinizi " Amerikalı " gibi hissedebillirsiniz



7 Temmuz 2011 Perşembe

Tek Başına Festival: Jamie Cullum

http://www.youtube.com/watch?v=kYhT7oCDoqM&feature=related

Dun akşam Santral İstanbul kıyı amfide izleme ve dinleme şansına eriştiğim Jamie Cullum inanılmazdı. Yine gelsin yine giderim ya da o neredeyse oraya gitmeye bile razıyım. Bir kez daha İKSV iyi ki var ve Caz Yeşili.

28 Haziran 2011 Salı

Caz Kalpli İstanbul


Yaz’ın en sevdiğim günleri başlıyor. İstanbul Caz festivali bu sene 40′ın üzerinde konser ile 300′ü aşkın yerli ve yabancı sanatçıyla kalbimizi caz ile doldurmaya hazırlanıyor. Bu sene ki festival programının arasından konserlerimi seçebilmek için 3 gün uğraştım. Hepsi birbirinden şahane konserler ama hepsine gidebilmek mümkün değil. İlk seçimim Festivalin en ağır toplarından Trıbute To Miles Bu 3 caz efsanesi ( Marcus Miller, Herbie Hancock, Wayne Shorter ) bir diğer efsane olan Miles Davis’ın ölümünden 20 yıl sonra İstanbul’da prömiyeri yapılacak bu konser ile kalbimizi caz ile doldurmaya geliyorlar. 15 Temmuz’da ise Cemil Topuzlu da JAVIER LIMON’S “MUJERES DE AGUA” FEAT. BUIKA, AYNUR, RITA, GLYKERIA yani ”Suyun Kadınları” nı dinlemeye gidilmeli İlk defa biraraya gelen 5 diva unutulmaz bir akdeniz gecesi yaşatacaklar. İlk kez Türkiye’ye gelen Paul Simon ve şahane orkestrası kaçırmayacaklarımdan. Jamie Cullum ve Joss Stone merakla beklediklerimden. Listem böyle uzayıp gidebilir. Ayrıca 2 Temmuz da Tünel Şenliğinde 20 fazla müzisyeni dinleme imkanı var. Beni en çok heyecanlandıranlardan bu şenlik. Detaylı tüm program için http://caz.iksv.org/tr/program/15
Aklımda, kalbimde caz sabırsızlıkla bekliyorum. İyi seyirler…

27 Haziran 2011 Pazartesi

Üzüm ve Şarap Adası: Bozcaada

Bozcaada bu yaza çok hızlı ve hazırlıklı başladı. Haziran’n ilk haftası önce Yerel tatlar fetsivalini hemen sonrada 7. Bozcaada şarap tadım günlerini hayata geçirdiler. Bozcaada Gökçeada’ya göre daha popüler olmasına rağmen bu etkinliklerle Kuzey Ege’nin en popüler tatil rotalarından biri olma iddiasının peşini bırakmıyor. Doğal ve tarihi sit alanı olduğu içinde kocaman tatil köyleri ve oteller tarafından ele geçirilmemiş durumda olduğundan, küçük ve samimi mekanlar sunuyor misafirlerine. Birçoğu ada halkı tarafından işletilen pansiyon ve bağ evleri ama büyükşehirlerden gelip ada’ya yerleşenler tarafından da açılan butik işletmeler sayesinde her bütçeye ve zevke uygun konaklama mekanı bulabilmek mümkün.

Bunların arasında bağ evleri de var, pansiyonlarda, küçük otellerde. En fazla alternatifi bulabileceğiniz site ise http://www.kucukvebutikoteller.com/results.aspx Her bütçeye uygun konaklama mekanı bulmak mümkün adada. Bunların arasında benim favorim Rengigül konukevi, Akvaryum Otel ve Nar Bağevi. Akvaryum Otel ada’nın en eski pansiyonlarından biriydi. İlk açıldığı yıllarda ada’nın en ıssız köşelerindendi. Ufacık bir pansiyondu. Daha sonra sahipleri bu pansiyonu 15 odalı şahane bir otele dönüştürdü. Yine ada’nın en güzel yerindeler önceden elektirik bile olmayan pansiyonda şimdi jakuzi bile var. Uzun lafın kısası Ada’da kalacak yer alternatifi çok ama Temmuz ve Ağustos en kalabalık zamanları bu sebeple önceden rezervasyon çok önemli.

Ada’da lezzet alternatifi fazla. En önemlisi Ege otlarının ve balıklarının günlük tüketilmesi. Liman da ki balık restoranları arasında bir çok alternatif var. Bunların en meşhuru Koreli özellikle mezeleri çok iyi. Ayrıca sokak aralarında keşfedilmeyi bekleyen birçok mekan bulabilirsiniz.

Ada’ya ait özel günler oldukça fazla, Tatiliniz bu tarihlere denk gelirse daha şenlikli geçecektir.

■Yerel Lezzetler Festivali- Haziranın ilk haftasonu
■Şarap Tadım Günleri – Haziranın son haftasonu
■Yelken Yarışları –Temmuzun 2. haftasonu
■Ayazma Panayırı – 26 Temmuz
■Ozanın Günü – Ağustosun ilk haftasonu
■Yunatçılar Yıldönümü Kutlaması- Ağustos ortası
■Bağbozumu Festivali – Eylülün ilk haftasonu

Ada’dan yapmadan dönmemeniz gereken ritüeller var. Bunların başında;

■Ponente Fenerinde gün batımını Ada şaraplarının eşliğinde izlemek.
■Bozcaada Kalesini gezmek
■Ada’nın şarap üreticileri olan Corvus, Talay, Gülerada, Yunatçılar şaraplarının fabrika ve butiklerini keşfetmek. Ada şarabı almadan dönmemek.
■Rum Mahallesini dolaşarak ada sokaklarını keşfetmek.
■Sakızlı türk kahvesi ve ev yapımı limonata içmeden dönmeyin.
■Bozcaada diyince ilk akla gelen Rengigül Konukevi’nin efsane kahvaltısından tatmadan Ada ziyareti tamamlanmış sayılmıyor.
■Çarşamba pazarından Ege otlarını keşfetmeden ve nohutlu ekmek almadan.
■Eğer tatilinize denk getirebiliyorsanız Bağ bozumu zamanı adada olabilmek tam bir şenlik.
Bozcada kısaca Üzüm ve Şarap adası. İyi tatiller.

17 Haziran 2011 Cuma

Alaçatı Şarap Festivali


Gelecek hafta yolu Çeşme’ye düşenleri 2 günlük pek lezzetli şaraplar ve yemekler eşliğinde bir festival bekliyor. Port Alaçatı Şarap Festivali bu sene 24-26 Haziran tarihleri arasında gerçekleştiriliyor.
Festivalde 15 ayrı üreticinin 130′a yakın şarabını tatma fırsatınız var. Katılan üreticiler; Arcadia, Büyülübağ, Diren, Doluca, Kavaklıdere, Kayra, Pamukkale, Sevilen, Şato Nuzun, Umurbey, Urla, Vinkara, Vinoluş, Yazgan ve Yücel. Ayrıca etkinlik boyunca seminerler var. Tüm etkinlikler ücretsiz. Bir çok yerli şarabı tadabileceğiniz aynı zamanda Ege tatlarını deneyebileceğiniz tatilinize renk katacak keyifli 3 gün sunuyor festival.

Daha detaylı bilgi için http://alacatisarapfestivali.com

ETKİNLİK TAKVİMİ
> 24 Haziran 2011 Cuma
Şarap Tadımı
18:00 – 22:00 saatleri arasında şarap üretici tadım stantlarından 130’a yakın şarabın tadımı yapılabilecektir.

Port Alaçatı Şarap Festivali Açılış Kokteyli
Port Alaçatı Marina “Yaza Merhaba Kokteyli”
19:00 / Port Alaçatı Etkinlik Alanı

> 25 Haziran 2011 Cumartesi
Şarap Tadımı
18:00 – 22:00 saatleri arasında şarap üretici tadım stantlarından 130’a yakın şarabın tadımı yapılabilecektir.

Şarapta Meşe
19:00 / Deli Deli Resto-Bar
Jean Luc Colin – Önolog

Eski Dünya - Yeni Dünya Şarapları & Şarapçılığı
20:00 / Deli Deli Resto-Bar
Perran Arıbal - Şarap Eğitmeni

> 26 Haziran 2011 Pazar
Şarap Tadımı
18:00 – 22:00 saatleri arasında şarap üretici tadım stantlarından 130’a yakın şarabın tadımı yapılabilecektir.

Monosepaj & Kupaj Şaraplar
19:00 / Deli Deli Resto-Bar
Jean Luc Colin – Önolog

Öküzgözü & Boğazkere Üzümleri
20:00 / Deli Deli Resto-Bar
Saba Açıkgöz – Önolog

13 Haziran 2011 Pazartesi

Bozcaada Şarap Tadım Günleri


2005 yılından bu yana devam eden Bozcaada şarap tadım günleri bu sene 24-25-26 Haziran tarihleri arasında yapılacak. 2 hafta önce yapılan Yöresel Tatlar Festivali’nin ardından yaza bol aktivite ve yerel tatlarla devam ediyor Bozcaada halkı. Ada’da Ataol, Gülerada, Corvus, Talay ve Çamlıbağ şaraplarının tadımını yapabiliyorsunuz. Hergün bir şarap üreticisinin fabrikasında profesyonel şarap tadımı yapabiliyor arkasından müzik eşliğinde Bozcaada akşamlarının tadını çıkartabiliyorsunuz. Ayrıca şarap tadım günleri için turizm şirketleri özel turlar da düzenliyor. Bu senenin programı şöyle;

23 Haziran Perşembe
10.00 Şaraphane gezileri
20.00 Çamlıbağ Şaraphanesi’nde müzik dinletisi
24 Haziran Cuma
10.00 Şaraphane gezileri
20.00 Gülerada Şaraphanesi’nde müzik dinletisi
25 Haziran Cumartesi
10.00 Şaraphane gezileri
17.00 Bozcaada şarapları profesyonel tadımı
20.00 Talay Şaraphanesi’nde müzik dinletisi
26 Haziran Pazar
10.00 Şaraphane gezileri
20.00 Ataol Şaraphanesi’nde müzik dinletisi

2 Haziran 2011 Perşembe

Yaz Bitmeden Gel...


Geçen yazım bol sorunlu ve çalışma tempolu geçtiğinden pek birşey anlamadım. Bu yaz’ı garantiye almak için üşenmedim liste yaptım.

■Haziran ayın’da brövesini alarak Citta Slow oluşumuna katılan ilk ada olan Gökçeada’yı ziyaret etmeli.
■Küçük oteller kitabı’nın 2011 baskısında özellikle Ege’de eklenmiş şahane otel ve pansiyonlar var. Haftasonlarını değerlendirmek için keşfe çıkılmalı.
■Son senelerde İstanbul’da pek çok şarkıcı ve grubu dinleyebiliyoruz. Ama bu sene hangisine gideceğimizi şaşırabiliriz. Amy Winehouse’dan Moby’e kadar çok geniş bir tercih listesi var önümüzde. Hatta başlangıç Interpol konseri ile şahane oldu diyebilirim.
■Bu sene 18. düzelenen İstanbul Caz Festivali’nin programı kaçırılmayacak kadar özenle hazırlanmış. Tribute To Miles (Marcus Miller, Wayne Shorter ve Herbie Hancock ) en favori konserim festival içerisindeki.
■İstanbul’da kaldığımız haftasonlarında Prens Adaları en yakın kaçış noktası. Üstelik konaklama içinde alternatfiler çoğaldı.
■İş çıkışı en yakın deniz kenarına koşup uzun akşam yemekleri eşliğinde bol sohbetli gün batımları.
■Benim için yaz Ayvalık-Cunda-Assos-Kaz dağları-Karaburun-Urla-Foça olmadan olmuyor. Hepsinin içerisinde olduğu Kuzey Ege turu en son ve en çok istediğim.

Bol gülmeli, gezmeli, keşfetmeli, denizin tuzunun gözümüzü yaktığı bir yaz olsun…

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Bozcaada Yerel Tatlar Festivali


En güzel adalarımızdan Bozcaada’da 4-5 Haziran tarihleri arasında Yerel Tatlar Festivali düzenleniyor. Festival Bozcaada Turizm İşletmecileri Derneği tarafından organize edilecek.
4 Haziran Cuma günü saat 18.00 de Basın ve Protokol konukları için yapılacak olan açılış ve kokteylin ardından hep beraber akşam yemeği yenilecek.
5 Haziran Cumartesi günü saat 12.00 de Bozcaada Kalesinde tüm ada hanımlarının katkısı ile yapılan yöresel yemekler ada şarapları ile konukların beğenisine sunulacak.
Bu arada yine kalede kurulacak standlarda adaya özgü Ahtapot yemekleri ve yaprak sarmanın hikayesi anlatılacak.
En değişik yemek ve en güzel lezzet yarışmaları yapılacak
Akşam saat 22.00 de ise yine kale içinde Grup Gündoğarken bir konser verecek.
Ayın 6 sı pazar günü konuklar katılımcı lokantalarda ATÖLYE ÇALIŞMALARINA katılacak o lokantanın en güzel yemeklerinden bazılarını işletme sahibi ve ustası ile beraber pişirecek ve öğle yemeğinde lokantanın konuğu olacak.
Öğleden sonra konuklar uğurlanırken iskelede, ada gençleri ve balıkçıları tarafından o anda denizden çıkartılan kirpi ( deniz kestanesi ) ziyafeti verilecek. 4 HAziran akşamı İçkale’de Tuluyhan Uğurlu konseri fetsivalin müzik etkinliği.
3 günlük Bozcaada tatili Yaz’a verilecek en güzel merhaba.

Detaylı bilgi için Fikret Okuş 0532 274 10 01
Boztid Yönetim Kurulu Başkanı

Türkan Çim Işık 0538 417 47 05
Boztid Dernek Sekreteri

18 Mayıs 2011 Çarşamba

TÜRKAN SAYLAN

Türkan Saylan’ın bugün 2. ölüm yıldönümü. İlkelerini bir kez daha hatırlamak hepimize iyi gelecektir.

http://www.youtube.com/watch?v=t80ak5emFq8

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Erguvan Zamanı


Erguvan'ın en çok yakıştığı şehir İstanbul galiba ya da biz öyle olmasını istediğimizden Mayıs bir başka güzel oluyor. İstanbul'da erguvanlarla buluşacak birçok adres var. Anadolu yakasında oturanlar için Fenerbahçe ve BeylerBeyi çok uygun. Bu seyir sırasında da çay, kahve, limonata, rakı, bira, şarap canınız ne isterse. Avrupa yakasında benim en favorim Emirgan korusuna tırmanırken eşlik eden erguvanların manzarası. Birde Sultanahmet'te Halide Edip Adıvar büstünün oradaki harika erguvan'a karşı 5 dakika mola vermek. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın da yazdığı gibi ''Gülden sonra bayramı yapılacak çiçek varsa o da erguvandır''

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Genç Seyyahlara Yarışma


Seyahat etmeye ve keşfetmeye tutkun gençleri destekleyecek 2 tane ödüllü yarışma var.

İlki Hürriyet Seyahat ve iletişimci Özlem Yücel tarafından organize edilen ” Genç Gezgin Seyahat Bursu”. Yarışmaya katılmak için 18-24 yaş aralığında, blog yazarı tüm üniversite öğrencileri başvurabiliyor. Özgeçmişlerini ve seyahat projelerini anlatacakları ”Yola Özlem” başlıklı yazılarını 1 Haziran’a kadar seyahatbursu@gmail adresine göndermeleri yeterli. Tüm başvurular, gezgin ve seyahat yazarlarından oluşan bir jüri tarafından değerlendirildikten sonra 15 Haziran’da açıklanacak. Bursu kazananların en az üç haftalık seyahate çıkmaları, seyahat izlenimlerini blog ya da twitter üzerinden paylaşması gerekiyor ayrıca yazıları Hürriyet Seyahat’te yayınlanacak. Daha detaylı bilgi için http://www.ozlem-pansiyon.blogspot.com

İkincisi ise British Council tarfından organize edilen ”Hayalimdeki Yolculuk” Çağdaş Evliya Çelebiler Arıyor. Yarışmanın amacı Evliya Çelebi’nin 400. doğum yldönümü şerefine onun gezgin ruhunu Çağdaş Evliya Çelebiler olarak Avrupa’da yaşatabilmek. Yarışmaya katılmak için; hayalinizdeki Avrupa seyahtini anlatan yazı, fotoğraf ve ya videolarını göndermeniz gerekiyor. Ayırca Türkiye’de ikamet eden, T.C. vatandaşı olan 18-30 yaş arası herkes katılabilir. Yarışma sonunda kazanan 24 Çağdaş Evliya Çelebi, 7 ila 10 gün arasında en az üç Avrupa ülkesini gezme imkânına sahip olacak. Kazananların seyahate ilişkin tüm masrafları; masrafları karşılanacak. Ayrıca kazananlara özel bir eğitim verilerek seyahat izlenimlerini Hayalimdeki Yolculuk web sitesindeki blog üzerinden paylaşmaları istenecek. Ayrıntılı bilgi için http://www.hayalimdekiyolculuk.org

6 Mayıs 2011 Cuma

Olmak İstediğim Yer...


Mayıs geldi evet hava soğuk ve yağmurlu ama ben yine de Assos da Midilli’ye karşı oturmak ve şarabımı yudumlamak istiyorum. Manzaramda bana eşlik eden yüzyıllık volkanik taşların doğal dekoru sırtımda zeytin ağaçlarının olduğunu bilmenin huzuru ile. Bunu yapmanın en kusurusuz mekanı da Berceste Otel. detaylı bilgi için http://egenintuzu.blogspot.com/search/label/Berceste

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Yine Yeni Yeniden Yasak

Posted on Mayıs 4, 2011 by egenintuzu Okul ve ilk gençlik yıllarımda hiç olmadığım kadar muhalif hisler içerisindeyim son aylarda. Belki de sosyal medyanın hızlı iletişim gücü sayesinde farkındalığım daha da fazla arttığı için. Sadece 1 dakika da onlarca haber akıyor gözünüzün önünde. Ama bu haberlerin arasında nedense iyi haber neredeyse yok. Sürekli olarak şiddet, yasaklama, yolsuzluk, sınavlarda şifre skandalları ve daha sayamadığım onlarcası. Yeni gündemimiz internet yasakları, milyonlarca takipçisi olan ekşi sözlüğün kapatılma çabaları. Sürekli bizim adımıza karar vermek isteyen bu iktidara karşı şikayet halindeyiz ama farkındamıyız bizler bunca skandala rağmen hala azınlığız hala bireysel olarak hepimiz olanlara karşıyız ama biraraya gelmeyi beceremiyoruz. Ve en büyük hastalığımız olan unutma alışkanlığımız hala devam ediyor. Muhalefet ettiğimiz her ne varsa anlık hazeyanlar halinde şikayet edip sonra peşini bırakıveriyoruz.
Böyle bir yönetim şeklini ve adıma verilen kararların uygulanmasını istemiyorum. 30 yıldır yaşadığım ve cidden sevdiğim bu ülke artık benim yaşamak istediğim yer olmaktan çıktı. Kadına ve kız çocuklarına şiddet uygulanmayan, milyonlarca gencin üniversite hayalleriyle oynamayan, yardım kisvesi altında milyonlarca dolarlık dolandırıcılığı görmezden gelmeyen, basın özgürlüğünün olduğu, hasta çocuğunu tedavi ettirmek için dolandırıcılık yapmak zorunda kalmayan babaların yaşayabileceği bir ülke hayalim. Bulurmuyum ya da hiç yakınına bile yaklaşırmıyım bilmiyorum. Ama sanki ne kadar direnirsem direneyim artık benim ülkem bu saydaıklarıma yaklaşamayacak kadar uzak benden. Belki yazdıklarıma biraz ironik bir sonlandırma olacak ama durumumu en iyi Kavafis’in Şehir şiiri anlamlandırıyor.

Şehir
Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim, dedin
bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.

Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.

Çeviren Cevat ÇAPAN

26 Nisan 2011 Salı

Kalbimdeki Deniz Olmasa...


Kalbimdeki Deniz İncesaz”ın albümlerinden bir tanesi. İlk duyduğum zamanda çok sevmiştim bu ismi. Kalbimdeki deniz demiştim ne güzel herkesin vardır değilmi kalbinin bir köşesinde deniz…. Neler saklarız ya da şarkıda geçtiği gibi sevdalarımızı, hayal kırıklıklarımızı, özlemlerimizi saklar. Bitti dediğimiz ama bitmesin diye aklımızdan geçen herşeyi saklar bu deniz.
Bu aralar hayatım; hastalıklar yüzünden hastane, ev, iş ve ilaçlar arasında geçiyor. Bende kalbimdeki denize sığınıyorum, orada biriktirdiğim güzelliklere, mutlu anlara geri dönüyorum. sonra da diyorum ki keşke azıcık öylece durup kalabilecek zaman olsa, hiçbişeyle bağ kurmak zorunda olmasak, işe gelmek, bi yerlere yetişmek derdi olmasa. Tekrar hayata dönmek isteyene kadar öylece durabilsek sonra nereden başlamak istersek başlayabilsek. Belki bir gün olur ya da sadece filmlerde oluyordur böyle şeyler..
İşte tüm bunları yapamadığım için iyiki kalbimdeki deniz var.
İncesaz’a da buradan saygılarımızı sunalım böyle şahane bir şarkıya sahip oldukları için.

söz ve müziği Cengiz Onural

eğer öksüz kalırsa bu ölümüne sevdasussun rüzgar,
solsun güneş, bitsin bu rüya
eğer gönüllerde sevgiye yer yoksa
aşktan söz etmeyi bırak dalgalara
bir çivit mavisi renkle yazılsınsen,
ben, hikayemizbu kara sevda
eğer bu sevdaya sahip çıkmıyorsa bu dünya
sussun rüzgar, solsun güneş, bitsin bu rüya
eğer gönüllerde sevgiye yer yoksa
aşktan söz etmeyi bırak dalgalara
bir çivit mavisi renkle yazılsınsen,
ben, hikayemizbu kara sevda
aramıza çizildi bu mavi duvar
bakıp bakıp sevdalı kıyılar ağlar
dünya bölündü, ortasında ikimiz
sevdamı saklıyor kalbimdeki deniz

15 Nisan 2011 Cuma

Zeytin Ağaçlarının Gölgesinde Kazdağları



Anladık ki Bahar bu sene İstanbul’a geç gelecek. Bu sebeple biz Bahar’a gidebiliriz. En uygun kavuşma yerlerinden biride Kazdağları. Çamlıbel’den Yeşilyurt’a, Kazdağları’nın zeytin ve çam ağaçlarıyla çevrili köylerinde kalabileceğiniz birçok otel ve pansiyon var. Her biri masal evi gibi. Kendinizi masal kahramanı gibi hissetmeniz için tasarlanmışlar. Ama sadece otelleri değil tabiki burayı bu denli çekici kılan, tertemiz havası, şifalı Ege otları ve tabiki gerçek hazineleri olan zeytin ağaçları asıl burayı böyle vazgeçilmez kılıyor. Her zaman söylendiği gibi Zeytin altından değerlidir. İşte Kazdağları bu sebeple daha da değerli. Konaklama alternatiflerinden önce görülecek yerlerin başınsa Zeytinyağı müzesi geliyor. 2001 yılından bu yana açık olan Fabrika-Müze binlerce ziyaretçi tarafından gezildi. Müzede eski zeytinyağı presleri, zeytin toplama aletleri, taşıma ve saklama kapları, çeşitli folklorik objeler görülebilir. Aynı zamanda geleneksel usulde zeytinyağı sabun yapım tekniği de açıklamalı olarak sergilenmekte. Müze Dükkanından taze zeytin, zeytinyağı, doğal sabun ve özgün olarak tasarlanmış çeşitli mutfak aksesuarları ve kitaplar alabilir, Adatepe Mutfak’ta çay ve kahve çeşitleri, soğuk ve taze meyve suları ile tümü doğal malzemelerle hazırlanan yerel zeytinyağlı yemekleri tadabilirsiniz Adatepe Zeytinyağ Müzesi Adres: Eski Sabunhane Binası, İlkokul yanı. Küçükkuyu-Çanakkale Tel: (0286) 7521303- 7521330 E-mail: adatepe@adatepe.com Kazdağları’nda konaklamak için birçok alternatif var.

•Çetmihan – Yeşilyurt; Kazdağları’nın ilk butik oteli. Tam bir aile işletmesi aslında. Otelin mutafğında otelin hem ortaklarından hem de yaratıcılarından Tarık Ulusoy’un eşi Sibel Hanım var. Sibel Hanım’ın aile kökenleri Girit’e dayalı. Bu sebeple otlarla arası iyi ama et yemeklerini de mutlaka tatmak gerekiyor. Mutfak alışverişini Küçükkuyu pazarından yerel malzemelerden temin ediyorlar. Etler yine Küçükkuyu’dan. Tüm kış boyunca zeytin ve zeytinyağı eğitimleri verdiler. Ayrıca ; Parkurlu Yürüyüşler Bahçede Streching Rehberli Yürüyüşler Organıze Kazdağları Turları ( sarıkız ) Assos ta Kayıkla Balığa Çıkma Kazdağında Barbecue Kazdağları Endemik Tanıtım Turları gibi birçok etkinlik alternatifi sunuyorlar. Özellikle kış aylarında gittiğinizde vakit geçirmekten keyif alacağınız son derece şık bir tasarıma sahip olan barlarına mutlaka uğramalı ve birşeyler içmelisiniz. Kısacası Çetmihan Kazsağları’nda yapabileceğiniz herşeyi size sunuyor. http://www.cetmi.com/

•Hünnap Han – Adatepe; 18. yüzyıldan kalma bir Osmanlı konağından dönüştürülen butik otel adını avlusunda bulunan yaşlı hünnap ağacından alıyor. Ağaç 180 yaşında ve otelin sahibesi Şükran Bayraktar ağacın meyvelerinden reçel ve kurutulmuş yapraklarından çay yapıyor. Ayrıca doğa yürüyüşü ve safari turları düzenliyorlar. Mutfakta yine ağırlıklı olarak Ege otları var ama bahçedeki odun fırınında pişirdikleri etin tadına doyum olmuyor. Hünnap Han’ın bahçesinde oturup saatlerce ağaçların sesini dinleyerek bile dinlenebilirsiniz. Ekim-Şubat arasında ise zeytin toplama turlarına katılabilirsiniz. http://www.hunnaphan.com/

•Zeytinbağı-Çamlıbel; Buraya aslında sadece bir butik otel değil, gastronomi merkezide diyebiliriz. Otelin ortaklarından ve aşçısı Erhan Şeker tam bir şef. Bildiğiniz Ege otlarını size öyle yeni tatlarla sunuyor ki aklınızı başınızdan alabilir. Kazdağları’nın iklimine uyabilecek yabancı sebzeleri de yetiştiriyorlar. Kalmayacak olsanız bile Edremit Körfezine karşı kurulacak olan bir masada eşsiz lezzetler eşliğinde manzaranın tadını çıkartabilirsiniz. Burada sunulan tüm lezzetlerin otelin bahçesinden ve ya Ege pazarlarından temin ediliyor. http://www.zeytinbagi.com/

8 Nisan 2011 Cuma

Yine Haftasonu, Yine Yağmur

Geçen haftasonu festival filmlerine yetişmek için yağmurla ciddi savaş verdim. Dün güneşi görüp tamam haftasonu iyi olacak derken sabah haberlerde haftasonu yeni bir yağışlı havanın bizi beklediğini okudum ama yine de haftasonu etkinlikleri hız kesmeden devam ediyor.

◦Pera Müzesinde Frida Kahlo ve Diego Rivera sergisinin bitmesinden hemen sonra dün 2 yeni bir sergi başladı. İlki İhsan Kemal Karaburçak sergisi 7 Temmuz’a kadar ziyaret edilebilinir. Diğeri ise Temelde İnsan Çağdaş Sanat ve Nörobilim sergisi. Aynı şekilde bu da 7 Temmuz’a kadar devam edecek. Pazar günü Karaköy’de keyifli pazar kahvaltısından sonra Pera müzesi yürüme mesafesinde.
◦Opera seviyorsanız bir de teknolojinin nimetlerinden faydalanmak isterseniz Cinebonus Kanyon sinemalarında Carmen, Bizet RealD 3D gösterime girdi bugün itibari ile. Değişik bir tecribe olabilir. Sinemada 3 boyutlu opera.
◦Tiyaro Krek’in sahneye koyduğu şahane oyunları Güzel Şeyler Bizim Tarfta’yı seyretmek isterseniz bugün ve yarın Santralİstanbul’da. Ayrıca Öykü Karayel performansıyla 2010- 2011 TEB ’Genç Yetenek’ ödülünü aldı. Biletler Biletix ve Krek gişede. Detaylı bilgi içi 0212 3117824
◦Kanyon da Caz Havası devam ediyor. Bu Pazar Emir Ersoy Projecto Cubano feat Ayça Varlıer. 13:00 de başlıyor konser kahvaltı sonrası kahve eşliğinde caz pek keyifli oluyor.
◦Eğer hala gitmediyseniz ve gençliğiniz 90′lı yıllara denk geliyorsa bir de üstüne Kadıköy’de büyüdüyseniz KAybedenler Kulübü tadından yenmeyen bir. Standart üstü bir senarya, iyi oyunculuklar nokta atışı yapılarak seçilmil müzikleri eşliğinde bitmesin isteyeceğiniz bir 2 saat yaşatıyor size.
◦Son olarak tabiki 30. İstanbul Film Festivali tüm hızıyla devam ediyor. Bir çok filme yer bulmak mümkün. İyi seyirler.

25 Mart 2011 Cuma

Dünya Saati, Kanyon da Caz ve Dahası…

*26 Mart Cumartesi günü saat 20:30-21:30 arası Dünya’da milyonlarca insan gezegenimiz güvenlik harici aydınlatmlarını 1 saatliğine kapatacak. Dünya saati Avustralya’da 2.2 milyon birey ve 2000′den fazla işyerinin iklim değişikliğiyle ilgili mücadeleye dikkat çekmek için ışıklarını kapatmasıyla 2007 yılında başladı. Bu sene katılımın geçen yılki katılımı olan 128 ülkey’yi geçmesi bekleniyor. Dünyamız için birşeyler yapmak hala elimizde bu da en kolay ve basit yolu. 26 Mart akşamı saat 20:30′da aydınlatmalarınızı 1 saatliğine kapatarak başlayabiliriz.

*Kanyon’un düzenlediği Kanyon’da Caz Havası etkinliklerine bayılıyorum. Bahar’ın göz kırpması ile birlikte bu seneki seri geçen hafta Kerem Görsev ile başladı. Bu hafta sesine ve şarkılarına bayıldığımı Jehan Barbur ile devam ediyor. Jehan Barbur ile güneşli bir pazarı caz dinleyerek tatlandırmak isteyenler 13:00′den itibaren Kanyon’un estirdiği caz rüzgarına kapılabilirler.

*Günlerdir sosyal mecralarde iyi bir pazarlama örneğini gördüğümüz Kaybedenler Kulübü bugün vizyona girdi. Özellike bizim gibi Kadıköy’de okuyup büyüyen 90′lı yılların gençlerine nostalji yaşatacak. Merakla bekliyorum. Caz konserinden sonra gidilesi.

*27-Mart Dünya Tiyatrolar günü. Ne zamandır gitmek istediğimiz ama vakit bulamadığımız bir oyuna giderek kutlayabiliriz.

*Pera Müzesinde ki muhteşem Kahlo&Rivera sergisi için son 2 gün. Görmediyseniz kaçırmayın. Hemen sonrasında Galata Kiva Han’da harika yöresel yemeklerle kendinizi ödüllendirebilirsiniz.
İyi haftasonları.

23 Mart 2011 Çarşamba

Festival Filmlerim

İzne çıkmak için gün sayan ofis canlısı gibi 30. İstanbul film festivali başlasın diye gün sayıyorum. Biletlerin satışa çıktığı gün yola çıkacakmışım gibi hazırlık yapıp biletlerimin peşine düştüm. Görevimi başarı ile tamamladım. Tam gün bir işe sahip olduğumdan haftasonu ve akşam matineleri ile festivale dahil olmaya çalışacağım. Tabi bu bana biraz pahalıya mal olacak ama elden birşey gelmiyor. İçimdeki festival aşkı bambaşka. Program açıklandıktam sonra festival kitapçığımı alıp ders çalışır gibi çalıştim hangi filmlere gitmek istiyorum diye. Hoş artık kitapçık değil bildiğiniz bir kitap aslında festival kitapçığı çünkü 200 küsür film var bu sene festivalde. İşte bu da benim listem.

Kadın Fendi, Küçük Beyaz Yalanlar, İmkansızın Şarkısı, Keyif Evi, Torino Atı, Siyah Venüs, Öldürme Üzerine Küçük Bir Film, Kendi Ülkeni Kendin Kur, Kahve-Gerçekle Hayal Arasında.

Görmeyi istediğim daha bir çok film var hepsine yetişebilmem pek mümkün değil ama festival coşkusu şimdiden başladığna göre keyifli bir 15 gün var filmlerimle Nisan ayında. İyi seyirler olsun.

22 Mart 2011 Salı

Evliya Çelebi'nin İzinde...

Doğumunun 400. yılında Unesco tarafından ilan edilen Evliya Çelebi yılının ruhuna uygun bir tur var bu Pazar İstanbul’da. Evliya Çelebi’nin İstanbul’u 1: Tılsımlar, Binalar ve Mabetler… Antonina Turizm tarafından organize ediliyor. Atlas Dergisi genel yayın yönetmeni Özcan Yüksek’in rehberliğinde; Çelebi’nin doğduğu mahalle, gezdiği mahalleler, Haliç’te kayık gezintisi bunlar tur boyunca izinden gideceğiniz Çelebi anıları. Öğlen yemeği, Evliya Çelebi’nin de yemek yediği Darüzziyafe’de. Hemen arkasından Galata’dan Yemiş İskelesine kayıkla geçiş. Çelebi’nin izinde İstanbul’u bir kez daha keşfetmek isteyenler için ayrıntılı bilgi http://www.antoninaturizm.com/tur_detaylari.asp?birlestir=6703419&id=787&menu_ismi=2011 İSTANBUL KÜLTÜR TURLARI&baslik=EVLİYA ÇELEBİ’nin İSTANBUL’u 1:İstanbul’da Tılsımlar, Binalar ve Mabetler…

21 Mart 2011 Pazartesi

Bugün...

*Bugün büyük halk ozanı Aşık Veysel’in ölümünün 38. yıldönümü. Kısacık da olsa hatırlayalım. “Ben giderim adım kalır, dostlar beni hatırlasın” Hatırlatalım.
*Bugün ekinoks. Gece ve gündüz eşit ya da Dünya uyku günü. Nietzsche ile anlamlandıralım ”Öyle kolay zanaat değildir uyku. Uğruna bütün gün uyanık kalmak gerekir.”
*Bugün Dünya Şiir Günü. Herkes hayatına anlam, heyecan mutluluk katan bir şiir okuyarak kutlayabailir. Benim bugün ki şairim Cemal Süreya.
*Bugün Nevruz Bayramı. Kutlu olsun.
*Bugün Irk Ayrımıyla Savaş Günü. Irkçılık hala var ve hala can almaya, sömürmeye, sınıflara ayırmaya devam ediyor.
*Bugün den itibaren Orman Haftası. Tema ve ya Çekül vakfına bu vesile ile bir ağaç diktirsek. Her sene bugün mesela, her sene bir yakınımız için ya da. Nasıl anlamlı bir kutlama olur.
Bunların hepsi bugün. İçlerinden bir tanesi bile 5 dakikalık farkındalık yaratabilir. Bir de bence bugün artık Bahar geldi. Hava ne kadar buna izin vermesede az kaldı hissediyorum ben.

17 Mart 2011 Perşembe

Üzülme Der Mevlana...

Üzülme Der Mevlana…Çok sevdiğim bir Mevlana mısrası var; üzülme der Mevlana. ”İstediğin birşey olmuyorsa ya daha iyisi olacağı için ya da gerçekten olmamaması gerektiği için olmuyordur”.. Ne zaman çok istediğim ama bir şekilde hayatıma katamadığım herşey de hep bu cümleyi getiriyorum aklıma ki enerjimi daha iyisinin olması için doğru şekilde kullanayım, kendimi ve nefsimi terbiye edebileyim, elimdekiyle yetinmeyi öğrenebileyim. Ama tüm bunlar ne burada ahkam kesmek kadar kolay ne de bu kadar basit. Günlerdir olması için sabırsızlıkla beklediğiniz, olması halinde yapabilecekleriniz için kurduğunuz hayalleriniz, beklentileriniz hepsi bir anda suya düşen hayalleriniz arasında yerini alıyor. İşte bu gerçekleştiğinde tekrar başa dönmek, sıfırdan başlamak, tekrar umutlanmak, ne yapacağınıza dair yedek plan bulmak hepsi zor zamanlar. Ama sonra önünüze bir haber düşüyor yaşanan felaketlere, ölümlere, insanların çaresizliğine dair. Sonra kendinizi suçlu bile hissedebiliyorsunuz ama sizinde çaresizliğiniz bu oluyor. Bugün tüm bu süreçleri yaşarken mail kutuma bir yazı düştü Beyin öyle bir güçtür ki… diye… Yaklaşık 3 sayfalık bir yazı biz insanoğlunun nasıl kendi enerjisini doğru kullanamadığından ve sürekli hayatında negatif olan durumları beslediğine dair. Evet okuduğunuzda yazanlar çok doğru ama nasıl olacak bu doğru enerjiyi kullanma durumu. 3 sayfalık yazıdan aklımda en fazla yer eden ilk şey Şükretmek. Bu yaşadığımız hayatta öyle çok nedenimiz var ki şükretmek için, kaç gündür izliyoruz Japonya’da yaşanan felaketi, ülkemizde ki her gün bir yenisi eklenen kadın ve kız ölümleri, şiddet haberleri, gitgide artan sansür, nükleer isterim diye tutturan bir Başbakan bu listeyi uzatmaya kalksak saatlerce yazabiliriz. Ama işte her sabah uyandığımızda sırf gözlerimizi yeni bir güne sağlıkla açmış olmamız bile şükretmek için en önemli neden. Üzülmeyelim olmayan herşey için daha iyisini hayal edelim güzel, güneşli günler olsun bizi bekleyen. Ve yine Mevlana ile bitirelim bu ana fikri belli olmayan iç dökme yazısını.

Her gün bir yerden göçmek
Ne iyi
Her gün bir yere
Konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan
Akmak ne hoş

Dünle beraber
Gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa
Düne ait
Şimdi yeni şeyler
Söylemek lazım

4 Mart 2011 Cuma

İnternet=Yasak

Çok yeni bir blog yazarıyım ben. Geçen sene Temmuz da başladım blog yazmaya. Bu konuda herhangi bir idda sahibi değilim. Kendime göre paylaşımlar yapıyorum. Denize şişe içinde mektup atmak gibi birşey benim için. Kimlere ulaşacağını ve kimlerin okuyacağını bilmeden. Güzel olan tarafı da bu. Sizi hiç tanımayan okurlar yazdıklarınızı okuyup, yorum bırakıyor, tepki veriyor. Blogumun benim için anlamı bu. Ama son 1 haftadır olanlar egenintuzu.blogspot.com uzantılı adresimi wordpress’e taşımak zorunda bıraktı beni. Hatta bunu yaparken zorlandım çünkü çok fazla teknolojiden anladığımı söyleyemem. Blogspot’u kullanmak benim için son derece basitti. Durumun vehametini gösterir birçok eylemde bulunduk. Sosyal mecrada ciddi bir kampanya başlattık. Bir blog yazarı olarak elimden gelen desteği verdim kendi adıma. Digitürk üyeliğimi dahi iptal ettirdim. Ama Google ve blogspot yöneticilerininde durumu gerektiği gibi kontrol etmediğini düşünüyorum. Yaptıkları basın açıklaması maalesef durumu açıklamaya ve çözmeye yeterli değil. Sayfama girdiğimde kocaman kırmızı harflarle Bu sayfaya giriş mahkeme kararı ile engellenmiştir yazıyor. Bunu kabul etmek istemiyorum benim için önemli olan paylaşımlarımı bu sebeple bundan sonra wordpress’e taşımak oldu benim çözümüm. Evet bu bir kesin çözüm değil çünkü her an burası da kapanabilir. Yapılması gereken internet yasasının bir an evvel iyileştirilmesi. Ama son 15 günde gündemi takip ettiğinizde muhalif olmanız gereken onlarca konu olduğunu görüyorsunuz. Bunların en başında Kadın ölümleri var son yıllarda %1400 arttı kadın ölümleri . İnternette uygulanan yasaklar var. Basına yapılan müdahaleler var. İşsizlik var. Ülkenin zenginlerinin gitgide zenginleştiği ama yoksulluğun tam tersi oranda artması var. Buna dair kısacık bir bilgi Türkiye nüfusunun %60′ı evlerine hiç et alamıyor. Töre cinayetleri var. Koca, koca erkek köşe yazarlarının hala cinsiyet ayrımcılığı üzerine yazılan çirkin yazıları var. Liste o kadar uzun ki. Ben bilinmeyen ve az okunanan bir blog yazarı olarak tüm bunlar için muhalefet yapmaya, gördüklerimi ve beğenmediklerimi yazmaya devam etmek istiyorum. Umuyorum edebilirim… http://egenintuzu.wordpress.com/

2 Mart 2011 Çarşamba

Doğan Hızlan ile Edebiyat Buluşmaları


İKSV her ay bir defa Doğan Hızlan ile Edebiyat sohbetlerini hayata geçiriyor. Bu ay ki 01-Mart'ta İKSV Salon'da yapıldı. Konuk yazar Nedim Gürsel ile. Gürsel'in özellikle son romanı Melek, Şeytan ve Komünist merkezli 1 saat süren bir edebiyat dinletisi yaşattılar bize.
Nedim Gürsel'in bundan yaklaşık 20 sene önce yayımladığı ' Dünya Şairi Nazım Hikmet' kitabından sonra bu defa Nazım'ın hayatını merkeze almış olan bir roman.
Üç ana karakter etrafında kurgulanmış. Nazım Hikmet üzerine yazmış bir yazar, Berlin'de tutkulu bir aşk yaşadığı şarkıcı ve Nazım Hikmet'i sürgünde kaldığı yıllar boyunca ihbar eden, Stasi adına çalışan bir muhbir. Kitap hakkında çok fazla detay vermek bana göre gereksiz. Okumak ve kendinize göre yorumlamak, sindirmek, sorgulamak okuyucuya kalmış.
Ama bu sohbetlerin en güzel yanı yazarın tüm bu süreçten nasıl geçtiği, yazım süresi boyunca yaptığı araştırmalar ve romanın ortaya çıkış sürecini birebir yazardan dinleyebilmek. Son derece keyifli ve akıcı bir sohbetti. Nedim Gürsel sadece son kitabını değil Paris'te ki kariyerini, kısa öyküden nasıl romana geçtiğini, biyografi ve otobiyografi yazmanın yazar üstünde ki etkileri gibi bir çok konuda anlatımlarda bulundu. Ama en güzeli kitabın bir kaç bölümünden okumalar yapmasıydı. Galiba bir kitabın yazarından dinlemek pek keyifli.
İKSV bu etkinliği her az bir kez düzenliyor. Katılmak isteyenler http://www.saloniksv.com/etkinlikler.asp buradan takip edebilirler. Bir kez daha belirtmek istiyorum iyiki İKSV var ve biz bu vakıfla yanı şehirde yaşayan şanslı insanlarız.

25 Şubat 2011 Cuma

Hafta sonu Etkinliği


Bu hafta İstanbullular için yağmurlu, kasvetli, bol trafikli ve iç karartıcı geçti. Hafta sonu da yağmur ve soğuk devam edecek. Bu sebeple yıllardır birikmiş olan yıllık izinlerin faydasını görmeye karar verdim. Malum Pazar'ı Pazartesi'ye bağlayan gece Oscar ödül töreni var. Pazartesi yıllık iznimden kullanıp seyredemediğim filmleri seyredip, ödül töreninde bilmiş tahminler yapmak istiyorum. İşte sırf bu sebeple bütün hafta bilumum çikolata, şekerleme ve abur-cubur dan uzak durdum. Hakkımı hafta sonuna sakladım. Yorucu ve sarsıcı Dünya hallerinden kaçmak için bir bahane aslında bu başka bir şey değil. Nefes alma ihtiyacı.
Şimdiye kadar izlediğim filmler içinde de favorim King's Speech geçen hafta seyrettim ve bayıldım. Film şahane, Colin Firth kelimenin tam anlamı ile döktürmüş. Film bittiğinde üzüldüm hatta neden bitti diye. Diğer kategoriler hakkında yorumum yok ama en iyi erkek favorim kesinlikle Colin Firth. Bakalım tutacak mı. İyi seyirler....

22 Şubat 2011 Salı

Cittaslow Gökçeada


Dün Radikal gazetesinde beni gerçekten mutlu eden bir haber okudum. Gökçeada Dünya'da ilk defa Cittaslow ağına giren ilk ada oldu. Daha önce bu oluşuma İzmir'in şahane ilçesi Seferihisar dahil olmuştu. Cittsaslow İtalyanca'da ''sakin şehir'' anlamında kullanılıyor. Amacı ise küreselleşmenin, şehirlerin dokusunu, sakinlerini, yaşam biçimini standartlaştırmasını ve yerel özelliklerini ortadan kaldırmasını engellemek için ortaya çıkmış kentler birliği. Cittaslow, küreselleşmenin yarattığı homojen mekanlardan biri olmak istemeyen, yerel kimliğini ve özelliklerini koruyarak, dünya sahnesinde yer almak isteyen kasabaların ve kentlerin katıldığı uluslararası bir birlik. Bu birliğe dahil olan kasaba ve kentler kendilerine ait özel dokuyu bozmadan ziyaret edenlere ve kendi halkına; Yerel zanaatları, tatları ve sanatları sadece eskilerin hatırlayabildiği kavramlar olmaktan çıkarmak için bunları çocuklarımızla ve misafirleri?mizle paylaşmaktır. Ayrıca yerel üreticileri destekleyerek onlara ürünlerini satabilecekleri alanlar oluşturuyorlar. Yerel tatlar yerli halk tarafından hazırlanarak satışa sunuluyor. Fabrikasyon ve seri üretim olmaksızın katkısız ve doğal olan yemekleri tatma fırsatı sunması gidip tattığınızda nasıl bir nimetle karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz.
Gökçeaada 24-26 Haziran'da Polonya'da yapılacak olan genel kurulda beratını almış olacak. Bu yaz Gökçeada'yı ziyaret etmek için harika bir bahanemiz daha oldu. Darısı diğer şehirlerimizin başına. Bu arada Muğla'nın Akyaka ilçesi'de oluşuma katılmak için başvuruda bulundu. Gelişmeleri buradan takip edebiliriz. http://www.akyaka.bel.tr/cittaslow.html

17 Şubat 2011 Perşembe

Bahar'ın Habercisi


Bahar'ın habercisi olan ilk cemre 19 Şubat'ta havaya düşüyor. İkincisi 26-27 Şubat'ta suya, üçüncüsü de 5-6 Mart'ta toprağa düşüyor. Gerçi küresel ısınma sayesinde mevsimleri yaşayamıyoruz artık ama yinede Bahar'ın yaklaştığını hissetmek ve bilmek ayrı mutluluk. İstanbul'da Mart sonunda Erguvanlar yavaş yavaş açmaya başlayacaklar, Emirgan korusu renk, renk lale ile resim gibi bir hal alacak. Kendimizi sahile atıp kışın getirdiği hareketsizliğe meydan okuyacağız. Ofisten çıkınca karanlık yerine gün ışığı eşlik edecek dönüş yolunda. Hafta sonu daha sıcak bir yerlere gitmek için planlar yapılacak. Evet henüz Şubat ayındayız ama işte Bahar'a ne kaldı. İlkbahar benim için yılbaşından öte yeni başlangıçlar için daha anlamlı. Ne varsa yenilememiz, kurtulmamız ya da başlamasını istediğimiz İlkbahar'dan daha doğru bir zaman yok sanki. Az kaldı...

Secret Garden , Düşler, Hüzünler, Kırgınlıklar, Mutluluklar,Acı...

evet bugün bütün gece uyuyup bedenimi hissedemeyip sadece rüyalarımın esiri olacağım ana kadar secret garden dinliyor olacağım. klavyeye her harfi basışımda zihnimde uçuşan notalar , renkler bir yandan olaylar var , veda ettikçe büyüyoruz , vedalar bizi aslında içimizdeki çocuğu yavaş yavaş büyütüp bir yere bırakıyor, anaokulunda ilk vedamızı yaptık ,ilkokul,ortaokul,lise ve üniversite güzel dostluklar arkadaşlıklar paylaşımlar kişiler bir bir size veda eder , arda kalan güzel anılar bazen kötü anlar bir fotoğraf karesinde ki belirsiz gülümse size şimdi anlamlı gelir, ya da kaybettikleriniz artık hayatta olmayanlar ansızın bir anda gidenler bu vedalar arttıkça sizde artık eskisi olamazsınız , itiraf ediyorum çoook özlüyorum eskişehiri, arkadaşlarımızı, o zamanlarımı, avustuırya erasmus günlerimi , ben hiç büyümek istemediğimi hiç veda etmek istemediğimi anladım hoşnutsuzluğum korkum ondan ve en ağırı insan yaşamına yeni heyecanlar mutluluklar katamıyorsa geçmişi hatırlar durur hale geliyor ben işte o durumdayım
son olarak hem dinleyin hem okuyun sizlerde ekleyin bakalım neler çıkacak

15 Şubat 2011 Salı

Benim Moda'm


Uzun bir aradan sonra Pazar sabahı ayaklarım beni Kadıköy'e götürdü. Sabahın erken saatleri olduğundan boştu henüz. Ama sevgililer günü arefesi olduğundan genç sevgililer ellerinde bir demet kırmızı gülle sevdiklerini bekliyorlardı. Ben önce Beyaz Fırın'ın uzun zamandır yapmadığı ama artık hayata geçirmeyi akıl ettiği dükkanın önüne attıkları ufacık masalarda kahvaltımı yaptım.Kendi yaptıkları ekmekleri arasında dil peyniri, domates, kırmızı biber vardı; yanına da bir de sıcak çay içtim toplam 7 liraya doyurdum karnımı. Ben kahvaltımı yaptığım sırada balıkçılar martılara bir ziyafet çekti onlarda eşlik etti bize kahvaltı da böylece. Kahvaltıdan sonra düştüm Moda yollarına. Uzun zamandır yürümediğim sokakları geçerek bir de en sevdiğim sokaklardan biri olan Cemal Süreya sokağına bi selam çakarak devam ettim yoluma. Anadolu yakasında oturanlar bilirler biz biraz gün ışığı gördük mü kahvaltılıklarımızı alıp kendimizi Moda çay bahçelerine atarız. İstersek Moda'nın şahane pastanelerinden birinden alırsınız, isterseniz evden getirirsiniz. Kemal'in yeri ve ya Moda çay bahçesi gidip denize karşı oturur doyurursunuz karnınızı. Kahvaltıdan sonra bir Moda turu iyi gelir. Kahvenizi Tarihi Moda iskelesinde ya da Moda Teras'ta içebilirsiniz. İlla zincir kahve markalarından birinde içerim derseniz onlar da var. Ya da kahvaltılık taşımakla uğraşamam derseniz Moda Van kahvaltı evi ve irili ufaklı bir sürü mekan var. Biri mutlaka sizi cezbeder. Ben karnımı doyurup gittiğimden önce biraz yürüdüm Moda'da deniz kokusunu içime çektim, yelkenlileriyle açılan düşe kalka ilerleyenleri seyrettim. Sonra gazetemi aldım bir de yanına kahve oturdum öylece tek başıma; okudum, dinlendim. Öyle iyi geldi ki bu 2 saatlik hayattan çalma zamanı bana kendime geldim. Yürüyüş rotamı belirleyip döndüm Kadıköy'ün merkezine. Kitapçılara girdim çıktım, her yerde bir çılgınlığa dönüşmüş olan Kanuni ve Hürrem kitaplarına hayretle bakıp güldüm. Yeni kitaplar keşfettim, not aldım, kitap listeleri hazırladım kendime. Dönüşte de Beyaz Fırın'ın tazecik kandil simitlerinden alıp evde çayla bir güzel yedim. Moda hep iyi gelmiştir bana. Yine beni şaşırtmadı.

9 Şubat 2011 Çarşamba

Festivalle Aynı Yaştayım / 30. İstanbul Film Festivali


İstanbul'da baharın başlaması benim için İstanbul film festivalinin başlaması ile oluyor. MArt ayının başından itibaren programın açıklanmasını bekleyerek geçiriyorum günlerimi. Doğduğum yıl başlayan bu festival ile büyüdüm aslında ben. Lise yıllarımdan itibaren her sene 2-3 filmlede olsa ucundan dahil olmaya çalıştım festivale. Çalışmaya başlayınca da iş çıkışı seanslara yetişmeyi hesaplayarak, hafta sonunu filmlere göre planlayarak katılıyorum artık. Benimle birlikte festivalde büyüdür. Artık bilet bulmak için erkenden programınızı belirleyip uzun kuyruklara girmeniz gerekiyor. Üstelik sadece film izlemek değil yaptığımız, seans öncesi, sonrası yiyeceğiniz yemek, belki içeceğiniz bir iki dublenin planı ya da vapur keyfi ile eve dönmenin verdiği zevk aynı zamanda festival. Çünkü bu 15 gün şehre dahil oluyoruz. Filmin öncesi ve sonrası ile yaşadığınız tüm anlar.
3 sene önce Yeni Rüya sineması meşhur erotik film gösterimlerinden sonra yenilenerek açılmış ve festivalin ev sahipleri arasına eklenmişti. Bir çok erkek arkadaşım için arı bir yeri olan sinemaya biz kızların ilk gidişiydi, erkeklerin ise anılarıyla buluşması :) Burada ki ilk filmimi festival dahilinde gösterilen Milk oldu. Üstelik Sean Penn'in Harvey Milk ile oscar kazanmasından sonra, filmin popülaritesi arttığı için önceden bilet almanın rahatlığı ile gittik ve gördük ki filme ilgi çok. İşte sırf bu popülarite sayesinde Yeni Rüya eski günlerini aratmayacak şekilde doldu sanırım. Balkondan seyrettik filmi. Orta yaş üstü Penn hayranı amcalar filmdeki eşcinsellerin yakınlaşmalarını ve onlara göre erotik sahnelerini görünce söylenerek terk ettiler salonu. Hiç yakıştıramadılar sanıyorum hayranı oldukları yıldıza böyle bir rolü. İşte bu ve bunun gibi bir sürü an biriktirdim ben. Bu onlardan sadece bir tanesi. 30 yaşında bir 'genç' olarak İKSV'ye kültür-sanat birikimime olan katkılarından dolayı iyi ki varlar diyorum. Festival nedir, nasıl yaşanır ne güzel öğrendim sayelerinde. Eylemlerinin çoğalarak artmasını diliyorum...

4 Şubat 2011 Cuma

Assos'ta Hume Günleri


Felsefe ve Bilim Derneği tarafından her yıl düzenli olarak yapılan ‘Assos’ta Felsefe’nin onuncusu yarın başlıyor. Bu senenin ana başlığı David Hume. 18. yüzyıl İskoç filozofu David Hume’un 300. doğum günü sebebiyle tüm dünyada gerçekleşen etkinlikler kapsamında Türkiye’deki gerçeleşecek bu ilk toplantının konusu ‘Hume’da Tanrı, Din ve Ahlak’ olacak. Toplantılarda Doç. Dr. Örsan K. Öymen, Prof. Dr. Mete Tunçay, Dr. Oruç Aruoba ve Doç. Dr. Halil Turan sunumlar yapacak. Toplantılar ücretsiz gerçekleşen ve herkese açık olacak. Bilgi için internet adresi: www.philosophyinassos.org.

31 Ocak 2011 Pazartesi

Mısır'da Neler Oluyor !



Mısır ile ilgili herkesin bir anısı vardır. Kendimde olan anılarım var bakalım sizlerle ne kadar ortak. Bir zamanlar uzak diyarlarda ki Mısırlı paşa dedesi olduğunu iddaa eden komşularımız hatta buradan miras bekleyen ama bir türlü devletin bu borç yükü altına giremeyeceği düşünen yaşlı teyzeler nineler ve evin salonunda asılı Mısırlı Paşa dede fotoları :) herkesin belki böyle bir anısı yoktur ama Tellioğuları ve Seferoğulları desem size unutulmaz Kemal Sunal , Adile Naşit, ve Şener Şen ve bir çok değerli oyunucun rol aldığı İskenderiyeli iki ailenin çekişmesini anlatan filmede Osmanlı tebaası içerisinde Mısırlı yaşamına bir farklı mizahi pencereden bakarız .işte bütün bunların yanında son günlerde Mısır çalkalanıyor. Mısır alev alev Mısır kan gölü içinde haberleri ayrı bir yürek yakıyor bana ne Mısırdan el alemin Arapları ne yaparsa yapsın diyemiyoruz özel bir yeri var bu memleketin kalbimizde ta derinde sadece az önce bahsettiğim nedenlerden dolayı değil Antik dönem Mısır felsefe ve bilimde ki olağanüstü ieri teknolojisi , piramitleri ve fikir ve kültür hayatımıza sunduklarıda ayrı onlara bu yazıda değinmiyorum.

28 Ocak Cuma günü çok değerli bir arkadaşımın daveti üzerine Tünelde iki kişiyle tanıştım. Mısırlı olan Nure ve onun İspanyol Eşi İrenne , Nure Kahirede özel müzik gruplarında Saksafon çalıyor , Irenne ise Kahirede Cervantes kültür merkezinde ispanyolca dersleri veriyor. İkiside Kahirede tanışmışlar ve Kahirede yaşamaya devam etmişler. İstanbul'a ilk seyahatleri ve ülkelerinden uzakta oradaki gelişmeleri onlarda bizlerle birlikte takip ediyorlar. Eğer sadece 7 gün önce tanışmış olsaydık eminim sohbetimiz Kahire'nin tozlu bulutlu ama bir o kadar parlayan hali ve İskenderiyenin muhteşem mistik ve çağdaş ortamı üzerine konuşur İstanbul ve Mısır arasında giderdi. Ama o akşam Tünel' de Diren , ben , Nure, Irenne sadece Mısırı ve son olayları konuştuk. ilginç Mısır ne çok şey yaşıyormuş haberimiz yokmuş dedik ama zaten Mısırda yeni yeni konuşmaya ve yaşadıklarını anlatmaya başladı bizim bilmediğimiz paşalar, zenginlik ,piramitlerden farklı bir dünyaydı bu sefer gördüklerimiz romantizmden çıkılmış artık salt gerçeklikler.Mısırda herkesin bir soyu Osmanlıya dayanır ve muhakkak İstanbul'dan gelme bir babaanne veya anneanne olur sanırım gerçeği o gecede de yaşandı ve ortamı daha da neşelendirdi.Nure babaannem iki kuşak önce İstanbul'dan gelme deyince kahkalar masalarda uçuştu ama gerçek veya hayal ama Mısır Türkiye'yi ve özellikle İstanbul'u yaşamı çok seviyor.
Mısırda yaşananları ve o gece anlatılanları birebir orda yaşayan arkadaşlarımdan dinledim
Eğer paranız yoksa devlet hiç bir şekilde sağlık yardımında bulunmuyor ( yeşil kart) uygulamsı yok .Polis 200 TL Profesör 600 TL pratisyen doktor 400 Tl alıyor bnunla birlikte özel dünya standartları üstünde yaşayan zenginlerin sayısı az olmayacak kadar çok fazla işte tam o an Victor Hugo'nun müthiş cümlesi geliyor aklıma " Ne güzel ki herkesin zengin olduğu bir yerde yaşamak ne güzel ki herkesin fakir olduğu bir yerde yaşamak ama en çekilmez dayanılmazı olan ise birilerin zengin birilerin fakir olduğu yerde yaşamak " demiştir. Mısır da kaosun nedenide budur aslında ne orda ki siyasal dini çatışma ne de özgürlükler halk insanca yaşamak dünyaya açık bir Mısır istiyor bu güce sahip iyi yetişmiş gençler var bu şehirde ve artık yükselmek isteyen oluşmamış Orta sınıf , o gece Tünel de Diren'i erken uğurladık ve
yolumuzu Nure , İrenne ve ben Latin Cuba barda devam ettik. Grupta Carlos vardı bu durumdan en çok İrenne memnun oldu uzun zamandır latin müzikleri ve ispanyolca duymadığı için en çok da dans eden o oldu saat 03:00 'te biten gecemiz unutulmaz iki dost edinmeme sağladı Irenne ve Nure kısa zaman içinde Mısır planı yapıldı gidilecek ve görülecek
Bu arada önce Aslım kaynağım teşekkürler o gece şirkete gelip sen çıkardın,bu arada Diren ne güzel insanlarla buluşturdun beni sana da teşekkürler.
Hala aklımdalar onları düşünüyorum söyledikleri anlattıkları buraya yazdıklarımdan çok daha fazla onlarda başka sefer olsun ve lütfen en kısa zamanda benim Mısır seyahatim gerçekleşsin