31 Ocak 2011 Pazartesi

Mısır'da Neler Oluyor !



Mısır ile ilgili herkesin bir anısı vardır. Kendimde olan anılarım var bakalım sizlerle ne kadar ortak. Bir zamanlar uzak diyarlarda ki Mısırlı paşa dedesi olduğunu iddaa eden komşularımız hatta buradan miras bekleyen ama bir türlü devletin bu borç yükü altına giremeyeceği düşünen yaşlı teyzeler nineler ve evin salonunda asılı Mısırlı Paşa dede fotoları :) herkesin belki böyle bir anısı yoktur ama Tellioğuları ve Seferoğulları desem size unutulmaz Kemal Sunal , Adile Naşit, ve Şener Şen ve bir çok değerli oyunucun rol aldığı İskenderiyeli iki ailenin çekişmesini anlatan filmede Osmanlı tebaası içerisinde Mısırlı yaşamına bir farklı mizahi pencereden bakarız .işte bütün bunların yanında son günlerde Mısır çalkalanıyor. Mısır alev alev Mısır kan gölü içinde haberleri ayrı bir yürek yakıyor bana ne Mısırdan el alemin Arapları ne yaparsa yapsın diyemiyoruz özel bir yeri var bu memleketin kalbimizde ta derinde sadece az önce bahsettiğim nedenlerden dolayı değil Antik dönem Mısır felsefe ve bilimde ki olağanüstü ieri teknolojisi , piramitleri ve fikir ve kültür hayatımıza sunduklarıda ayrı onlara bu yazıda değinmiyorum.

28 Ocak Cuma günü çok değerli bir arkadaşımın daveti üzerine Tünelde iki kişiyle tanıştım. Mısırlı olan Nure ve onun İspanyol Eşi İrenne , Nure Kahirede özel müzik gruplarında Saksafon çalıyor , Irenne ise Kahirede Cervantes kültür merkezinde ispanyolca dersleri veriyor. İkiside Kahirede tanışmışlar ve Kahirede yaşamaya devam etmişler. İstanbul'a ilk seyahatleri ve ülkelerinden uzakta oradaki gelişmeleri onlarda bizlerle birlikte takip ediyorlar. Eğer sadece 7 gün önce tanışmış olsaydık eminim sohbetimiz Kahire'nin tozlu bulutlu ama bir o kadar parlayan hali ve İskenderiyenin muhteşem mistik ve çağdaş ortamı üzerine konuşur İstanbul ve Mısır arasında giderdi. Ama o akşam Tünel' de Diren , ben , Nure, Irenne sadece Mısırı ve son olayları konuştuk. ilginç Mısır ne çok şey yaşıyormuş haberimiz yokmuş dedik ama zaten Mısırda yeni yeni konuşmaya ve yaşadıklarını anlatmaya başladı bizim bilmediğimiz paşalar, zenginlik ,piramitlerden farklı bir dünyaydı bu sefer gördüklerimiz romantizmden çıkılmış artık salt gerçeklikler.Mısırda herkesin bir soyu Osmanlıya dayanır ve muhakkak İstanbul'dan gelme bir babaanne veya anneanne olur sanırım gerçeği o gecede de yaşandı ve ortamı daha da neşelendirdi.Nure babaannem iki kuşak önce İstanbul'dan gelme deyince kahkalar masalarda uçuştu ama gerçek veya hayal ama Mısır Türkiye'yi ve özellikle İstanbul'u yaşamı çok seviyor.
Mısırda yaşananları ve o gece anlatılanları birebir orda yaşayan arkadaşlarımdan dinledim
Eğer paranız yoksa devlet hiç bir şekilde sağlık yardımında bulunmuyor ( yeşil kart) uygulamsı yok .Polis 200 TL Profesör 600 TL pratisyen doktor 400 Tl alıyor bnunla birlikte özel dünya standartları üstünde yaşayan zenginlerin sayısı az olmayacak kadar çok fazla işte tam o an Victor Hugo'nun müthiş cümlesi geliyor aklıma " Ne güzel ki herkesin zengin olduğu bir yerde yaşamak ne güzel ki herkesin fakir olduğu bir yerde yaşamak ama en çekilmez dayanılmazı olan ise birilerin zengin birilerin fakir olduğu yerde yaşamak " demiştir. Mısır da kaosun nedenide budur aslında ne orda ki siyasal dini çatışma ne de özgürlükler halk insanca yaşamak dünyaya açık bir Mısır istiyor bu güce sahip iyi yetişmiş gençler var bu şehirde ve artık yükselmek isteyen oluşmamış Orta sınıf , o gece Tünel de Diren'i erken uğurladık ve
yolumuzu Nure , İrenne ve ben Latin Cuba barda devam ettik. Grupta Carlos vardı bu durumdan en çok İrenne memnun oldu uzun zamandır latin müzikleri ve ispanyolca duymadığı için en çok da dans eden o oldu saat 03:00 'te biten gecemiz unutulmaz iki dost edinmeme sağladı Irenne ve Nure kısa zaman içinde Mısır planı yapıldı gidilecek ve görülecek
Bu arada önce Aslım kaynağım teşekkürler o gece şirkete gelip sen çıkardın,bu arada Diren ne güzel insanlarla buluşturdun beni sana da teşekkürler.
Hala aklımdalar onları düşünüyorum söyledikleri anlattıkları buraya yazdıklarımdan çok daha fazla onlarda başka sefer olsun ve lütfen en kısa zamanda benim Mısır seyahatim gerçekleşsin

28 Ocak 2011 Cuma

Özdemir Asaf


Bugün Özdemir Asaf'ın 30. ölüm yıldönümü. Kısacık da olsa hatırlamak istedim. En sevdiğim şiirlerinden birini paylaştım.





BEN DEĞİLDİM

Bir aksam-üstü pencerenden bakıyordun
Ağır ağır, yollara inen karanlığa.
Bana benzeyen biri geçti evinin önünden.
Kalbin başladı hızlı hızlı çarpmaya..
O geçen ben değildim.

Bir gece, yatağında uyuyordun..
Uyanıverdin birden, sessiz dünyaya.
Bir rüyanın parçasıydı gözlerini açan,
Ve karanlıklar içindeydi odan...
Seni gören ben değildim.

Ben çok uzaktaydım o zaman,
Gözlerin kavuştu ağlamaya, sebebsiz ağlamaya.
Artık beni düşünmeye başladığından
Bıraktın kendini aşk içinde yaşamaya..
Bunu bilen ben değildim.


Bir kitap okuyordun dalgın..
İçinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı.
Genç bir adamı öldürdüler romanda.
Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın..
O ölen ben değildim..

Özdemir Asaf

The Scream , Çığlık

Daha farklı bir şekilde ilk yazıyı yazmayı isterdim, mesela güllerden böceklerden, trendy mekanlardan , shopping, eventslerden gittiğim güzel mekanlardan , keyifli dost sohbetleri ama olmadı o şekilde başlayıp dış cilası parlak görünümlü herşeyin dört dörtlük gittiği bir imaj mutluluk çizemeyeceğim belki davet eden arkadaşım da pişman olur atar beni ama ben o süreyi iyi değerlendireceğim kesin
Her akşam uykuya dalmadan önce verdiğimiz kararlar vardır bunlar genelde sabah olduğunda unuturuz uygulanmaz sanki o gece düşünen kararlı insanın yerine rutine bağlamış bir beden olursunuz . Hatta uzun zamandır küs kaldığınız dargın olduğunuz bir kişiyi hatırlar selam bile verirsiniz o gece bir affediş olur o an ama sabah hepsi pişmanlık
işte bütün bunlar ve birçok örneklerle belli bir zaman geçerken bizler farkında olmadan bir köprünün üstündeyiz etrafımızda durmak bitmek bilmeyen bir hız dönüp duran yelkovan ve akrep bitip tükenen bir gün ay yıl hepsine kocaman bir" çığlık "
Umutlarım var karamsar değilim ama polyanada olamıyacağım şu aralar
Aslım kaynağım teşekkürler

26 Ocak 2011 Çarşamba

ANLAR

Son zamanlarda her tarafta görüyorum mutlu olmanın yolları gibi yazılar ve kitaplar var. Bana göre bu şiir mutluluk ve ya huzur için tam bir yol haritası...

Anlar

Eger,yenıden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz,sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadıgım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çokriske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doguşu izler,
Daha çok dağa tırmanır,daha çok nehirde yüzerdim.
Görmedigim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım oludu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım.
Yeniden başlayabilseydim eger,yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. yaşam budur zaten.
Anlar,sadece anlar.Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında su,şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eger,hiçbir şey taşımazdım.
Eger yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder,güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım,bir şansım olsaydı eger.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorumn...
ÖLÜYORUM....
Arjantin-1985

Jorge Luis Borges

24 Ocak 2011 Pazartesi

Mario Levi'nin İstanbul'u


Edebiyat Turları bizde çok az yapılıyor maalesef. Geçen sene Ahmet Ümit'in İstanbul Hatırası kitabı için yapılan turlar oldukça fazla ilgi görmüş olmasına rağmen devamı gelmedi maalesef. Bu defa Antonina Turizm bizi Mario Levi ile buluşturuyor. İstanbul'u bu defa Mario Levi'nin gözünden gezerek '' İstanbul Fotoğraf Karesinde'' kendimize yer buluyoruz.
Tur 06-Şubat PAzar günü sabah 09:30'da Tünel'de başlıyor. Galata Rıhtımına kadar yürüyerek devam ediyorsunuz. En güzel İstanbul lezzetlerinden olan Simit, eski kaşar ve çay ile kahvaltınızı yapıyorsunuz. Galata Rıhtımından özel tekne ile Kadıköy'e geçiyorsunuz. Burada Mario Levi için Dünya'nın en güzel çarşısı olarak gördüğü Balık Pazarını gezerek devaö ediyorsunuz. Turun en lezzetli ve çekici yanı ise Sefarad mutfağından oluşan öğle yemeği. Yemek sırasında, tarifleri ve hikayelerini gözalıcı bir manzara eşliğinde Mario Levi'den dinliyorsunuz.
İstanbul'u bir kez de Mario Levi'den dinlemek isteyenler: Antonina Turizm (Tel: 0 212 292 28 74) www.antoninaturizm.com

17 Ocak 2011 Pazartesi

Zamana Yolculuk - İstanbul Arkeoloji Müzeleri

Tarihi yarımada'ya gittiğim zaman sanki ülke değiştirmişimde turistim hissine kapılıyorum ve bu beni çok mutlu ediyor. Pazar günleri mümkün olduğu kadar sergi ve müze gezmeyi seviyorum. Bu pazar ki durağımız tarihi yarımada da güzel bir kahvaltıdan sonra gittiğimiz İstanbul Arkeoloji Müzesi. Yağmurlu ama bir o kadar da keyifli gün geçirdik böylece. Eminönün de severek gittiğimiz Cafe Ala'da kahvaltı yaparız diye düşünürken Pazar günleri kapalı olduğunu gördük. Eminönü'nün eksik taraflarından biri çok fazla yiyecek-içecek alternatifinin olmayışı. Sokaklarda karnımızı doyuracak güzel bir yerler ararken sokak arasından kocaman kubbesi ile Legacy Ottoman otelini gördük ( http://www.legacyottomanhotel.com/ ) aklımıza Pazar günleri brunch servisi olduğu aklımıza geldi. Otelin en büyük özelliği Sirkeci'nin simgelerinden biri olan Vakıf Han-4'ün restore edilerek bölgenin tek 5 yıldızlı oteli olması. Otelin 6. katı muhteşem bir Tarihi Yarımada manzarasına sahip. Kötü yapılaşmadan ötürü çirkin çatı ve binalar gözünüze batsa da Marmara denizi ve yarımada manzarası telafi etmeye yetiyor. Son derece lezzetli ve keyifli bir kahvaltı yaptık. Kocaman kahvaltı tabağı, peynirli otlu omlet, açma, poğaça, tahinli ve üzümlü çörekler, mis gibi kızarmış ekmekler eşliğinde uzunca bir Pazar kahvaltısı yaptık. Yandaki resimde de görüldüğü üzere martılar bize eşlik etti bu keyifli kahvaltı boyunca.
Kahvaltıdan sonra Arkeoloji müzesine doğru düştük yola. Osman Hamdi Bey yokuşunu aştıktan sonra girişe ulaştık. Yağmurlu ve soğuk havaya rağmen kalabalıktı. giriş için 10 dakika bilet kuyruğunda bekledik. Arkeoloji müzesinin beni benden alan en güzel kısmı bahçesi. Özellike yaz mevsiminde tüm bir gününüzü geçirebileceğiniz kadar keyifli. 3 ayrı müze gezebiliyorsunuz buraya geldiğinizde. İlki Eski Şark Eserleri Müzesi. Buradaki en görkemli parçalar eski Mısır mezar buluntuları ve tabiki tarihin ilk anlaşması olarak bilinen Kadeş anlaşması. Bir de en eski aşk şiiri var elbette. Buradan geçeceğiniz ikinci müze Arkeoloji müzesi olabilir. Burayı anlatmak için sayfalarca yazı yazmak mümkün. Gezerken ve muhteşem mermer heykelleri gördüğünüzde hayran kalmamanız mümkün değil. Bu müzenin ve bizim en büyük şansımız Osman Hamdi Bey'in 1881 yılımda müze müdürlüğüne atanması.Nemrud Dağı, Myrina, Kyme ve diğer Aiolia Nekropolleri'nde ve Lagina Hekate Tapınağı'nda kazılar yapmış ve buradan gelen eserleri müzede toplamıştır. 1887-1888 yılları arasında günümüzde Lübnan'da bulunan Sayda'da yaptığı kazılar sonucunda Krallar Nekropolü'ne ulaşmış ve dünyaca ünlü İskender Lahdi başta olmak üzere pek çok lahit ile İstanbul'a dönmüştür. İskender Lahtin'den bahsetmişken müzenin en etkileyici eserlerinden birisi. Seyrederken hayranlıkla kendinizden geçebiliyorsunuz. Yine aynı salonda görebileceğiniz Ağlayan Kadınlar Lahdi de o kadar etkileyici. Benim en çok sevdiklerimden. Arkeoloji müzesini tam anlamıyla gezmek ve hakkını verebilmek için 1 tam gününüzü ayırmanız gerekiyor. 3 ayrı katta ve ayrı salonlarda bulunan sergileri gezebilmek yorucu ama çıktığınızda sanki zamanda yolculuk yapmışsınız hissini yaşadığınızdan buna değiyor.
Son durak olarak buranın en eski yapısı olan Çinili Köşkü gezebilirsiniz. Burada en dikkat çekici olan ise AB-I HAYAT çeşmesi. Ab-ı Hayat bildiğim kadarı ile Hayat suyu ya da yaradılış suyu anlamında. Birde Osman Hamdi Bey'in kendini Ab-ı Hayat çeşmesi önünde resmettiği portresi var.
Biz Arkeoloji Müzesini 3-3,5 saat gibi bir sürede gezdik. Yettimi elbette ki hayır ama uzun geziyi yaz'a sakladık çünkü bahçede saatlerce oturmak ve keyif yapmak istiyoruz. Arada yorulup mola vermek isterseniz kışın bahçedeki cafe kapalı. Arkeoloji müzesinin 4-5 masalı ufak bir cafesi var ama yer bulmak biraz zor. Yorgunluk kahvemizi içmek için Topkapı Sarayı'nın kocaman bahçesini geçerek Caferağa Medresesi'nin yolunu tuttuk. Soğukçeşme Sokağından geçerek yolumuzu keyifli hale getirdik. Hava yağmurlu olduğu için sakin ve keyifliydi. Günü Mısır Çarşısında baharat ve şekerleme alışverişi ile sonlandırıp vapurla geri dönüş yoluna geçtik.
Keyifli bir Pazar günü böylece geçti, yazıyı yazarken bile keyiflendim.

13 Ocak 2011 Perşembe

Eyvah Eyvah - 2


Eyvah eyvah'ı çok severek seyretmiştim. 2. filmi daha fazla sevdim. Her şeyden önce Geyikli ve Bozcaada'da geçiyor tüm hikaye. Şahane Kuzey Ege manzaraları filme harika bir dekor olmuş. Oyuncular çok iyi kısaca film tadından yenmiyor. İyi seyirler.

12 Ocak 2011 Çarşamba

Ali Sami Yen'e Veda


47 yıldır yüzlerce Galatasaray maçına evsahipliği yapmış; Biz Galatasaray taraftarına nice zaferler yaşatmış evimize, mabedimize dün akşam veda ettik. Çocukluğumuzun ve ilk gençliğimizin en önemli yapılarından biri dün akşam itibari ile yerine yeni stada bırakmaya başladı. Yazacak çok da fazla sözüm yok aslında yeni zaferleri, heyecanları, gözyaşlarını, mutlulukları yeni evimizde tekrar yaşamayı diliyorum. Dün gecenin en iyi tezahüratlarından birinin resmini ekliyorum. Bu arada Arena ile merhabalaşmamızada 3 gün kaldı sadece.

Alkol Yasak ama Bizim İyiliğimiz İçin


Geçen hafta gündeme geldiğinden bu yana yeni çıkacak olan içki yasağını tartışıyoruz. Özellike sosyal mecralarda konu ile ilgili birçok yorum okuduk ve yeni yasanın neler getireceği hakkında oldukça iyi bilgilendik. Bana göre en çarpıcı ve yaralayıcı yanı Türk basketbolunun gelişiminde ve bugünlere gelmesinde cidden en büyük paylardan biri olan Efes Pilsen spor kulübünün kapanma tehlikesi ve yine 21 yıldır devam eden Efes Pilsen Blues Festival'in bitebilecek olması. Ve tüm bunlara karşın yapılan tek açıklama alkole özendirmemek adına bu yasanın çıkarılacak olması. Ama en komik tarafı silah edinme yaşının 18'e indirildikten sonra, alkolü özendirmemek adına yapılan açıklamalar. Hepimizin kendimize yetecek kadar aklı var, neye özenip özenmeyeceğimize karar verebiliriz. Bunu bizim adımıza yapmaktan vazgeçseler keşke.

Hayyam'ın yüzyıllar önce yazdığı bu dörtlüğü Candan Erçetin'ın son albümünde Neyzen Tevfik'in dizeleri ile birlikte besteledi. Bugünlerde yaşadıklarımız için çok uygun.

''Dünyada akla değer veren yok madem,
Aklı az olanın parası çok madem,
Getir şu şarabı, alın aklımızı:
Belki böyle beğenir bizi el alem''

7 Ocak 2011 Cuma

Hafta sonu Etkinliği


Bu Cumartesi yani yarın akşam ( 08/01 ) Salon İKSV'de Melis Danişmend'in ilk solo albüm konseri var. Sabırsızlıkla bekliyorum ve Melis Danişmend'in twitterdan da duyurduğu gibi olanlara inat fıçıyla EFES PİLSEN içerek eğlenmeyi planlıyorum. Hafta sonu ne yapsam diyenlere tavsiye olunur.

5 Ocak 2011 Çarşamba

Cunda'yı Özledim


Kuzey Ege'yi, Ayvalık'ı, Cunda'yı çok özledim. Taş kahvede oturup kahvaltı yapmayı üstüne mis gibi damla sakızılı Türk kahvesi içmeyi, Ayvalık ve Cunda'nın ara sokaklarında keşfe çıkmayı, akşamüstü Vino şarapevinde buz gibi rose içip şahane peynirlerle karnımı doyurmayı, deniz börülcesini, Cunda balıkevinin kabakçiçeği dolmasını, damlasakızlı dondurmayı kısaca Ege'yi ama en çok Kuzey Ege'yi çok özledim. Kısa zamanda hasret gidermeyi ümit ediyorum.

3 Ocak 2011 Pazartesi

Frida Kahlo İle Buluşma

Yeni yılın ilk pazar gününde güneşi görür görmez attık kendimizi sokağa. Kadıköy-Karaköy vapuru ile Haydarpaşa'nın önünden geçerken hüzünlensek de kendimizi boğazın mavi sularının ve balıkçı teknelerinin manzarası ile avuttuk. Karaköy'de Namlı'da mükellef bir yeni yıl kahvaltısı yapmak istesek de kalabalık ve yer olmayışı bu planı başka bir zaman hayata geçirmek üzere vurduk kendimizi Karaköy-Galata arası merdivenlere. Galata Konak Cafe 'de tarihi yarımada ve boğaza karşı bol sohbetli, keyifli bir kahvaltı yaptık. Yeni yıl kararlarından, gezilecek-görülecek yerlerden konuştuk. Galata Kulesi'nin ve Neva Şalom Sinangogunun silüeti de bize eşlik etti ve biz bir kez daha hayran kaldık. Kahvaltıdan sonra gezimizin asıl amacı olan Frida Kahlo ve Diego Rivera sergisini gezmek için yeniden düştük yola. Galata ve Şişhane'nin yenilenmiş haline bayılıyorum. Biz Pera müzesine doğru yürürken Galata Kulesini gezmek isteyenler kapıda ciddi bir kuyruk oluşturmuş bekliyorlardı. Galata'da kısaca turlarken Sensus Şarap ve Peynir evine bir kez daha hayran hayran bakarak geçtik ve dedik ki en kısa zamanda ziyaret etmeli. Şişhane'nin yenilenen ve keyifli mekanlara ev sahipliği yapmaya başladığı bu son halini çok seviyorum. Özellikle İstanbul Kültür Sanat Vakf'nın Deniz Palas'a taşınması üst katında açılan X restaurant, şahane konserlere ev sahipliği yapan Salon İKSV burayı ayrı bir çekim merkezi haline getirdi. Deniz Palas önünden yürüyerek Pera Müzesine ulaştık. 5 ayrı sergi gezdik. İlki Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri ve yine 1. katta sergilenen Kütahya Çini ve Seramikleri sergisiydi. Çok fazla parça olmasa da keyifli bir sergi özellikle resmini eklediğim sürahiyi çok beğendim.
2. katta ise Düşlerin kenti İstanbul sergisi vardı. Özellikle yabancı ressamların gözünden eserler vardı. Serginin en önemli eserlerinden biri Osman Hamdi'nin Kaplumbağa Terbiyecisi ve yine Osman Hamdi'nin müzisyen iki kız resmi ilgi çekenler arasındaydı.
Müze'yi asıl ziyaret sebebimiz olan Kahlo ve Rivera sergisi ise 3. katta sergileniyor. Gelman Koleksiyonundan 40 eserin bulunduğu ve ilk defa Türkiye'de görmemiz mümkün olan bir sergi olduğu için cidden kalabalıktı sergi salonu. Aynı zamanda kısa bir belgesel gösterimi ve Kahlo'nun desen defterinin slayt gösterisi vardı. bu şahane sergiyi 20 Mart'a kadar Pera Müzesinde ziyaret edebilirsiniz. Biz saat 15:00 gibi ayrıldık müzeden çıkarken kapıda ciddi anlamda bir kuyruk vardı ve bu duruma bayıldılık.
Müzenin 4 ve 5. katında ise Çarlık Rusya'sından sahneler sergisi vardı. En beğendim eserlwer arasında ise İlya Repin'in resimleri oldu. Rus Devlet Müzesi koleksiyonundan seçilen eserlerden oluşturulan sergi de dönemin Rusya'sı hemen her yönüyle anlatılmış.
Müze'yi gezip yorulduktan sonra hem soluklanmak hem de bişeyler içmek isterseniz giriş katında bulunan Çay Salonu bunun için çok ideal. Atıştırmalıklar, sıcak ve soğuk içeceklerden biriyle keyifli sohbet edebilirsiniz.
Ben tüm bu gezi sırasında Sanat Tarihi okumuş ve özellikle resim ve mimari üzerine yoğunlaşmış olan bir arkadaşımla olduğum için bu geziden hem bir sürü yeni şey öğrendim hem de harika vakit geçirdim. İstanbul'u ne kadar az tanıdığımı bir kez daha anladım aslında. Karaköy'den Galata'ya çıkana kadar olan binaların ve sinagogların tarihini ve mimarlarını öğrenmeye çalışsanız 1 gün bile yetmiyor. Tüm kaosuna rağmen bu şehir insanı mutlu ediyor.