30 Kasım 2010 Salı

Haydarpaşa Kurtulur mu???


Sıradan bir Pazar günüydü; Sonra şehir dışında okuyan ve bu sebeple Haydarpaşa garı ile özel bir bağı olan yeğenim Haydarpaşa'da yangın çıkmış diye mesaj attı öğleden sonra. Çok değil yaklaşık 3 ay önce yeni hayatına başlamak için oradaydı, geçen hafta okuluna dönmek için gittin en son Haydarpaşa'ya. O yeni keşfetti orasının tarihini, mimarisini ve yolculukların başlangıcı ve ya bitişinin kilit noktalarından biri olduğunu. Yangının üzerinden neredeyse 48 saat geçti ama ne bir açıklama ne de bir rapor var ortada. Hatta üzerine komplo teorileri daha da fazla akla yatkın hale gelmeye başladı. Dün gazetelerden birinde yangından sonra helikopterle çekilmiş son halini gördüm güzelim Haydarpaşa'nın içim acıdı. Ama en kötü tarafı ise restore edileceğine ve ya elle tutulur bir açıklama yapılacağına inanmıyor olmak. Keşke bu sefer şaşırtabileseler bizi...

24 Kasım 2010 Çarşamba

GERTRUDE


Herman Hesse'nin bu kitabını okuyalı neredeyse 1 yıl oldu aslında. Kitapla ilgili bişeyler yazmak için hem biraz beklemek hemde biraz kitabı kendimce yaşamak istedim. Aslıda kitabı ilgisiz ve heyecanlanmadan başladım okumaya. Heyecanlanmadığımı belirtiyorum çünkü yeni bir kitaba başlarken heyecanlanır ve sabırsızlanırım. Kitabın yazarını çok yakın bir zamanda keşfettim aslında. İlk okuduğum kitabı 'Gençlik Güzel Şey' hikayeler toplamından oluşan; İnsan hayatındaki en önemli kırılma noktalarından biri olan çocukluktan, gençliğe geçişi anlatıyor.
Hesse 20.yüzyılın en önemli yazarlarından biri, 1946'da nobel Edebiyat Ödülünü aldı. En çok bilinen ve önemli kitapları arasında Bozkırkurdu, Siddartha ve Boncuk Oyunu var. Bu üç kitapta ölmeden önce okunması gereken 1001 kitap listesinde yer alıyor ayrıca.

Gertrude yazarın diğer kitaplarına göre neredeyse en az ilgi gören kitabı. Kitapta çok gençken geçirdiği bir kaza sonucu sakat kalan bir konservatuvar öğrencisinin kendi içine ve müziği keşfetmekte olan yolculuğu var. Kahramanımız Bay Kuhn yaşadığı buhranı, git gelleri, hayal kırıklarını bestelediği operaya aktarır. Hesse bu aktarımı o kadar güzel tasvir etmiş ki, bende Khun ile birlikte o operayı yazdım ve besteledim. Okurken müziği kulaklarımda hissettim ve dinledim. Yazar anlatımında o kadar yerinde ve güzel boşluklar bırakıyor ki okuyucunun hayal gücünü devreye sokmak için; yazarla birlikte ezgiyi bende besteledim. Hesse bu romanı yazmamış resmen bestelemiş bence. Kahramanımızın operayı yazmak için İsviçre köylerine yaptığı yolculuk ve burada geçirdiği zamanı okurken onunla birlikte sizde huzuru buluyorsunuz. Kitabın hangi tarih aralığında geçtiği belli değil tümüyle okucunun hayal gücüne bırakılmış. Son olarak kahraman aşık olduğu ama hayatta ki en yakın arkadaşının evlenmesi sonucu kaybettiği tek aşkını o kadar naif ve sadık olarak seviyor ki Kürk Mantolu Madonna da ki Raif Bey'i hatırlatıyor bana. Khun, yaşadığı tüm buhranı, aşkını ve kırıklıklarını müziğine aktarıyor ve bakın nasıl anlatıyor bunu;
<
" Dünyada müzik denen şeyin varlığı, zaman zaman melodilerin insanın ruhuna işleyip tüm benliğinin armonilerin seline kapılması, benim için hep derin bir avuntu kaynağı, yaşamamı bağışlatan bir neden oluşturdu. Müzik gibisi var mıdır! Durup dururken bir melodi gelir aklına, söylemeye başlarsın, sessiz, içinden yalnızca, varlığını melodiyle içirip doyurursun, melodi tüm güçlerine ve devinimlerine el koyar - ve sende yaşadığı süre içindeki tesadüfi, kötü, kaba, kasvetli ne varsa silip atar, dünyayı da alır kapsamına, zoru kolaylaştırır, donup kalmış nesneleri kanatlandırır."

Bu kitabı başucu kitaplarımın arasına ekledim ve Hesse'nin diğer kitaplarını keşfe başladım bile.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Süprizin Böylesi...


Yasmin Levy severmisiniz? Ben çok severim sesi bana iyi gelen şarkıcılardan. Hem kökenlerine olan bağı hem de sefarad müziğine kattığı yorumu ayrıca beğenirim. İşim gereği eğitim gruplarından birinde kendisine olan beğenimi dile getirmiştim. bunu unutmayan ve geçen günlerde İstanbul'da verdiği konserde Sentir Cd'sini benim adıma imzalatarak bana 30. yaş doğumgünü hediyelerinin en şahanesini veren kişiye ayrıca sevgilerimi ve teşekkürlerimi bir de buradan göndermek istedim. Son yıllarda aldığım en muhteşem ve anlamlı hediyelerden birisi oldu. Çok mutluyum.

18 Kasım 2010 Perşembe

Boşvermişlik

Bu yazıyı bir kahve zincirinin cam kenarı masasından yazıyorum. Yoldan arabalar geçiyor durmaksızın. Genelde aileler yoldalar bu saatte. Kulağımda Jehan Barbur çalıyor. Bugünlerde dinlemekten keyif aldığım şahsına münhasır kişi. Sesi bana iyi geliyor, şarkıları masal gibi olduğundan belkide. Yazının bir amacı veya ana fikri yok. Boş tatil günlerinin boş yazısı olur belki buda. İki gün önce 30 yaşıma bastım belki de onun boşvermişliği vardır üzerimde. Bu tatil yeni günlerin başlangıcı oldu benim için, yıllardır benim olan bir parçamı aldılar, üstelik yeni yaşımdan 2 gün önce, sonra ölüm haberi geldi ardından sonra da kocaman boşluk. Yaşadığın travmanın farkında olmayan seni sorgulayan yakınlar. Onlara dert anlatmaya çalışmak, güçlü kalıp ayakta kalmaya devam edebilmek. Halbuki arkadaşlık dediğin seni yargılamadan zor zamanında yanında olabilmek değilmidir.

13 Kasım 2010 Cumartesi

İstanbul da Bayram

Uzun tatil günleri var önümüzde. Okuduğum haberlere göre 2 milyon dan fazla insan seyahat ediyor bu bayram. Bunların 150 binden fazlası yurtdışı ama bir de yaşadığı şehirleri bekleyenler var. Bence tatilin tadını en çok onlar çıkartacaklar gibi. Trafik sanki daha bir rahat olacak daha önce gittiğimiz ama bayramda en az bir kez daha ziyaret edeceğimiz cafeler, lokantalar gözümüze daha keyifli gelecek kesinlikle. Bayramda İstanbul'da olanlar için kısacık bir liste

*Hava durumuna göre havalar böyle devam edecek. Bu sebeple Arkeoloji müzesi ve bahçesi keyifli bir seçim olur.
*Sakıp Sabancı Müzesinde yine Ağa Han Hazinesi sergisi var. Sergiyi ziyaretten sonra Emirgan-Hisar arası yürüyüş bol deniz ve boğaz havası üstünede Hisar da balık keyfi güzel olabilir.
*Food&Travel dergisinin bu ayki sayısında okuduğum Fatih; İstanbul'un göbeğinde bir lezzet hazinesi yazısı çok iyi. Yazıyı referans alarak hem yeme-içme alışverişi yapabilir hemde tarihi lezzetleri tadabilirsiniz. Meşhur Fatih sarması gibi.
*İstanbul Şehir ve Devlet tiyatroları bayram da oyunlarınu sahnelemeye devam ediyor. Mutlaka bir tanesi size göredir. Biletleri gişelere gitmeden internet üzerinden alabilirsiniz üstelik. www.mybilet.com

Bunlardan bir tanesini bile yapabilsek hayattan güzel bir gün çalmış oluruz belki.

10 Kasım 2010 Çarşamba

Gözü Yaşlı Lodos

Bu sabah işe gitmek için evden çıktığımda sanki farklı bir iklimde olduğumu sandım. Çünkü hava resmen Mayıs sabahı kadar sıcaktı. Sonra lodos kendini hissettirdi. Şimdi ise baş ağrısından gözümü açamaz haldeyim. Evet hava bahar gibi ama lodos havanın tadını almamıza engel. Bu sebeple gitsin lütfen artık. Hava da mevsiminin normali neyse öyle olsun. Yoksa baş ağrım beni hiç bırakmayacakmış gibi.

8 Kasım 2010 Pazartesi

Ekolojik Bayram Tatili


Önümüzde ki bayramı alternatif bir tatil programı ile değerlendirmek isteyenler için Buğday Derneği alternatif ve harika bir program hazırlamış. 16-20 Kasım tarihleri arasında Küçükkuyu yakınlarındaki Dedetepe Ekolojik Çiftliği’nde dört gün boyunca zeytin hasadı, zeytinyağı, sabun ve sepet yapımı atölyeleri düzenlenecek. Ekolojik yaşam sohbetleri, yoga seansları yapılacak. Fotoğraf ve film gösterilerinin yanı sıra çevredeki tarihi mekanlara geziler gerçekleştirilecekler. Tam pansiyon konaklama ve ara ulaşımlar dahil bu 4 günlük şahane tatilin bedeli 350 TL. Ayrıntılı bilgi için http://dedetepe.org/ ve www.camtepe.org

7 Kasım 2010 Pazar

Efes Pilsen Blues Festival


Cumartesi sabahı 09:30 da telefonum çaldı, benim gibi yerinde duramayan arkadaşım akşama elimde blues konseri için biletim var birlikte gidiyoruz dedi.Konser 18:30'da başlıyor biz 17:00'de Nişantaşında buluşup önce yemek yiyelim konser Lütfi Kırdar da oradan yürüyerek gideriz diye planladı. Cumartesi yaşanan yoğun sis, Fenerbahçe maçı gibi trafiği felç edecek bahanelere rağmen 1 saatte Anadolu yakasından Nişantaşına gitmeyi başardım. Buluştuğumuzda hala hangi konser neden 18:30da başlar diye de birbirimize sormaya devam ettik. 18:30 da Lütfi Kırdar'ın kapısından içeri girdiğimizde bizi Efes Pilsen Blues Festival 21 afişi karşıladı. Konser salonu için son hazırlıklar yapılıyordu. Biletlerimizin üzerini okumayı akıl ettik en sonunda geldiğimiz konser bu sene 21.si düzenlenen Efes Pilsen Blues Festivalinin kapanış gecesine geldiğimizi anladık en sonunda. Yaklaşık 4 saat süren festivalin kapanış konserleri tek kelime ile mükemmeldi. Festival bu sene Ekim de başladı. 20 şehir de 24 konser verdiler. Mıtch Woods& HIS ROCKET 88s, Kenny Neal ve Samuel James.
Akşam 19:30 da Samuel James performansı ile başladı. Gitarı ve nevi şahsına münhasır sesi ile harikaydı. Yaklaşık 1 saat sahnede kaldı ve doğaçlama olarak sahnede bestelediği ''İstanbul- Constantinople ile performansını bitirdi. Hemen arkasından Mıtch Woods&Hıs Rocket 88s sahnedeydi. Sanıyorum grubun yaş ortalaması 55-60 civarıydı ama enerjileri bizi ceplerinden çıkarırdı. Deli gibi dans ettik onlarla. Saksafon ve gitar soloları ile kedimizden geçtik diyebilirim. Kenny Neal için fazla enerjimiz kalmadığından onu bekleyemedik ama geçirdiğimiz 3 saat cidden iyiydi. Kapalı bir salonda 3 saat ayakta kalmamızı ancak böyle bir müzik enerjisi sağlayabilirdi zaten.
Sevgili arkadaşım 30 yaş listemin son maddesi olan şahane konserler ve dans etmemi henüz yazımı okumadan hayata geçirdi.Çok eğlendim, harika müzik dinledim, dans ettim iyiki arkadaşlarım var dedim. Son olarak da Efes Pilsen'e teşekkürler. 21 yıl boyunca Blues festivali düzenlemek hem de bunu Türkiye genelinde yapmak büyük iş.

5 Kasım 2010 Cuma

Kasım da Herşey Başka Olsun Bu Sene

Kasım ayını çok seviyorum. En büyük sebeplerinden biri doğumgünü ayımın olması. Üstelik bu sene 30 oluyorum. Garip bir duygu aslında hem büyüdüm diyorum hem de daha ne büyümesi diye geçiriyorum aklımdan. Doğumgünü ayımın olması nedeni ile kendime bir liste hazırladım hem de 30 sanırım biraz dönüm noktası yaşların en önemli başlangıcı. Bu listedekileri 30. yaşımın sonuna kadar en çok yapmayı istediklerim listesi ilan ediyorum.

• İspanyolca öğrenmek istiyorum. Öğrenmekten çok bu dilde beni mutlu eden anlamadığım bişeyler var. Dünyanın en melodili dili bana göre.
• Çok istediğim bir fotoğraf makinesi var. Bu sene kendisinin benim olmasını ve benim objektifimden dünya nasıl bir yer onu keşfetmek istiyorum.
• Bu sene hayatıma giren çok iyi iki tane kız arkadaşım var. İstiyorum ki ömürlük arkadaşlarım, dostum olsunlar. Anılarımızı biriktirebilelim.
• Galiba artık tam zamanlı bir işden çok çalışma saatleri daha az olan, kendime daha çok zaman ayırabileceğim bir işim olsun istiyorum.
• Yılbaşını canım arkadaşım ile bu sene daha önce ikimizinde görmediği Viyana'da karşılayacağız. Hiç bilmediğimiz bir yerde başlayacağımız yeni yıl bize güzel sürprizler, heyecanlar getirsin.
• Gidilecek yerler listemin en başında olan Dubrovnik, Londra, Mardin, Güney İspanya ve daha bir sürü yer bekleyin beni elbet geleceğim.
• 30. yılım ferah bir yıl olsun istiyorum. Ailemin, sevdiklerimin yanımda olduğu.
• Şahane konserlere gitmek ve kendimi müziğe bırakarak gönlümce dans etmek istiyorum.
Uzun lafın kısası bunları yapmaya hayal etmeye devam edecek umut, sağlık olsun hayatımda. Tabi bir de aşk olursa tadından yenmez.

2 Kasım 2010 Salı

Özledim...


Ege'yi, orada olmayı, sabah deniz kokusu ile uyanmayı mis gibi zeytinyağına ekmeğimi banarak kahvaltı yapmayı, Ege otlarından yapılan mezeler ile rakımı yudumlamayı kısacası Ege'yi ama galiba en çok Ayvalık ve Cunda'yı özledim. Nasıl güzeldir şimdi oralar, zeytin hasadı var, sonbahar balıkları var, mis gibi şarap var bir de orada olabilmek olsaydı...

1 Kasım 2010 Pazartesi

Ahmet Ümit'in Peşinde, Tanpınar'ın İzinde Bir '' HUZUR''' lu Gün


Cuma akşamı canım arkadaşım arayıp dedi ki Pazar günü Ahmet Ümit eşliğinde Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur kitabı için okumalar yapılacak, kitabın geçtiği mekanlarda gidermiyiz. Tabi ki gittik. Öncelikle etkinlik hakkında kısaca bilgi vereyim. Bu güzel etkinliği Özyeğin Üniversitesi, Edebiyat Kulübü düzenledi; Edebiyat ve Mekan teması altında. Her sene Dublin de James Joyce için düzenlenen Bloomsday Festivalini kendilerine örnek almışlar. Çok da güzel yaptıkları kesin.
Pazar sabahı 11:00'de Rus konsolosluğunun önünde buluştuk. Tanpınar'ın 1944-1951 yılları arasında yaşadığı şimdi ise girişlerin yasak olduğu ve cidden harabeye dönmüş ama hala görkemli günlerine inatla ayakta duran Narmanlı Han'da başladı okumalar. Han'da 60'a yakın oda var. Tanpınar, Aliye Berger, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi sanatçılar yaşamış. Ahmet Ümit burada okumalara başlamadan önce; Tanpınar hakkında kısacık biyografik bilgiler verdi ve kitaptan okumalar yaptı. Aklımda kalanların en güzeli ise Biz kimiz ile ilgili kısımlardı. Doğuda mıyız, batıda mı sorusuna yaptığı benzetme idi. '' Biz Kız Kulesi gibiyiz, ne Anadolu da ne de Avrupa da ikisinin tam ortasında tıpkı onun gibi zarif olabiliriz''
Narmanlı Han'dan sonra Tanpınar'ın da yemeklerini tatmaktan zevk aldığı Hacı Abdullah Efendi Lokantasında öğle yemeği arası verdik. Yol boyunca Ahmet Ümit İstiklal Caddesi üzerinde ki tarihi yapılar hakkında kendi üslubunca paylaşımlarda bulundu. Ahmet Ümit yemekten sonra bizden ayrıldı, son olarak Beyazıt Sahaflar çarşısını ziyaret edip burada geçen bir okuma ile günü sonlandırdık. Roman'ın kahramanı Mümtaz ile birlikte kitabın geçtiği mekanları az da olsa yeniden hatırladık, keşfettik.
Huzur romanını keşfetmeye giderken de anlık bir karar değişikliği aslında hayatın ne kadar basit olduğunu bir kez daha hatırlattı. Sabah Tünel'e gitmek için, vapurla Beşiktaş'a geçip Taksim meydanından aşağıya yürümeyi planlamıştık sonra dedik ki Karaköy'e gidip tramvay ile tünel'e geçelim hem de kahvaltı yapacak vaktimiz olsun. Biz Karaköy den Galata'ya doğru çıkarken dünkü patlama meydana geldi. Bir büfenin önünde şaşkınca durup ne olduğunu anlamaya çalıştık. Olanları tüm gün takip ettik. Yapılan açıklamalarda ki basiretsizliğe şaşırıp kaldık. Tek teselli kimsenin ölmemiş olmasıydı. Hep denir ya bu son olur inşallah. Olmayacağını bile bile...
Yaşanan bu olaya rağmen edebiyat, tarih ve romanla içiçe bir gün geçirmek ruhuma iyi geldi. Sonra dedim ki bu gibi turlar çoğalsa sevdiğimiz yazarlarla keşfetsek yenide canlandırsak kitapları. Mesela Buket Uzuner anlatsa bize Kumral Ada-Mavi Tuna geçtiği Kuzguncuğu sonra hep beraber Baylan'a gidip Kup griye yesek anlık mutluluklar kalsa elimizde. Belki olur.