3 Ocak 2011 Pazartesi

Frida Kahlo İle Buluşma

Yeni yılın ilk pazar gününde güneşi görür görmez attık kendimizi sokağa. Kadıköy-Karaköy vapuru ile Haydarpaşa'nın önünden geçerken hüzünlensek de kendimizi boğazın mavi sularının ve balıkçı teknelerinin manzarası ile avuttuk. Karaköy'de Namlı'da mükellef bir yeni yıl kahvaltısı yapmak istesek de kalabalık ve yer olmayışı bu planı başka bir zaman hayata geçirmek üzere vurduk kendimizi Karaköy-Galata arası merdivenlere. Galata Konak Cafe 'de tarihi yarımada ve boğaza karşı bol sohbetli, keyifli bir kahvaltı yaptık. Yeni yıl kararlarından, gezilecek-görülecek yerlerden konuştuk. Galata Kulesi'nin ve Neva Şalom Sinangogunun silüeti de bize eşlik etti ve biz bir kez daha hayran kaldık. Kahvaltıdan sonra gezimizin asıl amacı olan Frida Kahlo ve Diego Rivera sergisini gezmek için yeniden düştük yola. Galata ve Şişhane'nin yenilenmiş haline bayılıyorum. Biz Pera müzesine doğru yürürken Galata Kulesini gezmek isteyenler kapıda ciddi bir kuyruk oluşturmuş bekliyorlardı. Galata'da kısaca turlarken Sensus Şarap ve Peynir evine bir kez daha hayran hayran bakarak geçtik ve dedik ki en kısa zamanda ziyaret etmeli. Şişhane'nin yenilenen ve keyifli mekanlara ev sahipliği yapmaya başladığı bu son halini çok seviyorum. Özellikle İstanbul Kültür Sanat Vakf'nın Deniz Palas'a taşınması üst katında açılan X restaurant, şahane konserlere ev sahipliği yapan Salon İKSV burayı ayrı bir çekim merkezi haline getirdi. Deniz Palas önünden yürüyerek Pera Müzesine ulaştık. 5 ayrı sergi gezdik. İlki Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri ve yine 1. katta sergilenen Kütahya Çini ve Seramikleri sergisiydi. Çok fazla parça olmasa da keyifli bir sergi özellikle resmini eklediğim sürahiyi çok beğendim.
2. katta ise Düşlerin kenti İstanbul sergisi vardı. Özellikle yabancı ressamların gözünden eserler vardı. Serginin en önemli eserlerinden biri Osman Hamdi'nin Kaplumbağa Terbiyecisi ve yine Osman Hamdi'nin müzisyen iki kız resmi ilgi çekenler arasındaydı.
Müze'yi asıl ziyaret sebebimiz olan Kahlo ve Rivera sergisi ise 3. katta sergileniyor. Gelman Koleksiyonundan 40 eserin bulunduğu ve ilk defa Türkiye'de görmemiz mümkün olan bir sergi olduğu için cidden kalabalıktı sergi salonu. Aynı zamanda kısa bir belgesel gösterimi ve Kahlo'nun desen defterinin slayt gösterisi vardı. bu şahane sergiyi 20 Mart'a kadar Pera Müzesinde ziyaret edebilirsiniz. Biz saat 15:00 gibi ayrıldık müzeden çıkarken kapıda ciddi anlamda bir kuyruk vardı ve bu duruma bayıldılık.
Müzenin 4 ve 5. katında ise Çarlık Rusya'sından sahneler sergisi vardı. En beğendim eserlwer arasında ise İlya Repin'in resimleri oldu. Rus Devlet Müzesi koleksiyonundan seçilen eserlerden oluşturulan sergi de dönemin Rusya'sı hemen her yönüyle anlatılmış.
Müze'yi gezip yorulduktan sonra hem soluklanmak hem de bişeyler içmek isterseniz giriş katında bulunan Çay Salonu bunun için çok ideal. Atıştırmalıklar, sıcak ve soğuk içeceklerden biriyle keyifli sohbet edebilirsiniz.
Ben tüm bu gezi sırasında Sanat Tarihi okumuş ve özellikle resim ve mimari üzerine yoğunlaşmış olan bir arkadaşımla olduğum için bu geziden hem bir sürü yeni şey öğrendim hem de harika vakit geçirdim. İstanbul'u ne kadar az tanıdığımı bir kez daha anladım aslında. Karaköy'den Galata'ya çıkana kadar olan binaların ve sinagogların tarihini ve mimarlarını öğrenmeye çalışsanız 1 gün bile yetmiyor. Tüm kaosuna rağmen bu şehir insanı mutlu ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder